Sağlıklı olmak için her vitaminden vücudun ihtiyacı kadar tüketmeliyiz.
6 Nis 2016
23 Mar 2016
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ
Kaynaştırma yoluyla eğitim nedir?
Kaynaştırma yoluyla eğitim; özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitimlerini, destek eğitim hizmetleri de sağlanarak yetersizliği olmayan akranları ile birlikte resmî ve özel; okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan özel eğitim uygulamalarıdır. (özel eğitim hizmetleri mad.23 )
Amacı:
Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin, eğitimlerini öncelikle yetersizliği olmayan akranları ile birlikte aynı kurumda sürdürmeleri sağlanır. Çocuğu normal hale getirmek değil,onun ilgi ve yeteneklerini en iyi şekilde kullanmasını sağlamak ve toplum içinde yaşayabilmesini kolaylaştırmaktır.
KAYNAŞTIRMA UYGULAMALARI
A- Tam zamanlı kaynaştırma
B- Yarı zamanlı kaynaştırma
C- Tersine Kaynaştırma
Tam Zamanlı Kaynaştırma:
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı normal sınıftadır; öğrenci tam gün boyunca normal sınıfta eğitim almaktadır.
Yarı Zamanlı Kaynaştırma:
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı özel sınıftadır; özel eğitim sınıfı öğrencisi başarılı olabileceği derslerde kaynaştırma sınıfında eğitim almaktadır.
Tersine Kaynaştırma:
Yetersizlikleri olmayan bireyler istekleri doğrultusunda özellikle okul öncesi eğitimde, çevrelerindeki kaynaştırma uygulaması yapan özel eğitim okullarında açılacak sınıflara kayıt yaptırabilirler.
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNİN İLKELERİ
Özel eğitime ihtiyacı olan bireyin akranlarıyla aynı kurumda eğitim görme hakkı vardır.
Kaynaştırma, özel ve genel eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır.
Hizmetler yetersizliğe göre değil, eğitim ihtiyaçlarına göre planlanır.
Karar verme süreci aile-okul-eğitsel tanılama sürecine göre gerçekleşir.
Kaynaştırmaya erken başlamak esastır.
Kaynaştırmada bireysel farklılıklar esastır.
Duyu kalıntısından yararlanmak esastır.
Gönüllülük,sevgi,sabır,gayret gerekmektedir.
Eğitim normal insanlarla ve doğal ortamlar da verilmelidir.
Eğitim, bireyi toplumun bir parçası haline getirmeyi amaçlar.
Kaynaştırma öğrencisi olan bir okulda neler yapılmalıdır?
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin takip ettikleri programlar temel alınarak eğitim performansı ve ihtiyaçları doğrultusunda BEP hazırlanır.
Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulaması yapılan okul ve kurumlarda BEP geliştirme birimi oluşturulur.
Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamaları yapılan okul ve kurumlarda öğrencinin yetersizliğine uygun fiziksel, sosyal, psikolojik ortam düzenlemeleri yapılır. Bu okul ve kurumlarda öğrenciye verilen eğitim hizmetlerinin etkin bir biçimde yürütülebilmesi amacıyla özel araç-gereç ile eğitim materyalleri sağlanır ve destek eğitim odası açılır.
Kaynaştırma uygulamaları yapılan okul ve kurumlardaki personel, diğer öğrenciler ve onların aileleri özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin özellikleri hakkında okul idaresince yapılan planlama doğrultusunda RAM, BEP geliştirme birimindeki ilgili kişilerce bilgilendirilir.
Okul ve kurumlarda, kaynaştırma yoluyla eğitim alacak bireylerin bir sınıfa en fazla iki birey olacak şekilde eşit olarak dağılımı sağlanır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden bireylerin bulunduğu sınıflarda sınıf mevcutları; okul öncesi eğitim kurumlarında özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 10, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 20 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir. Diğer kademelerdeki eğitim kurumlarında ise sınıf mevcutları; özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 25, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 35 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin destek eğitim hizmeti almaları için gerekli düzenlemeler yapılır. Bu doğrultuda destek eğitim hizmetleri, sınıf içi yardım şeklinde olabileceği gibi destek eğitim odalarında da verilebilir.
Özel eğitim okul ve kurumlarına devam eden öğrencilerin, yetersizliği olmayan akranlarının devam ettiği okul ve kurumlarda bazı derslere ve sosyal etkinliklere katılması için gerekli tedbirler alınır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin yetersizlik türü, eğitim performansı ve ihtiyacına göre; araç-gereç, eğitim materyalleri, öğretim yöntem ve teknikleri ile ölçme ve değerlendirmede gerekli tedbirler alınarak düzenlemeler yapılır.
Kaynaştırma uygulamaları ilköğretim programlarını uygulayan özel eğitim okul ve kurumlarında; yetersizliği olmayan öğrencilerin, yetersizliği olan öğrencilerle aynı sınıfta eğitim görmeleri yoluyla ya da yetersizliği olmayan öğrenciler için bu okul ve kurumların bünyesinde ayrı sınıf açılması şeklinde de uygulanabilir.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin bulunduğu ilköğretim okullarında bu öğrencileri örgün eğitime hazırlamak amacıyla gerektiğinde hazırlık sınıfları açılabilir.
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
¨ Öğrencinin yetersiz yönleri kadar yeterli yönleri de bilinmelidir.
¨ Normal sınıf içinde tek bir yetersizlik türüne yönelik yerleştirme yapılmalıdır.
¨ Eğitim okulda olduğu kadar okul dışı ortamlarda da devam ettirilmeye çalışılmalıdır.
¨ Çocuklara başarabilecekleri görevler verilmeli başarılar ödüllendirilmelidir.
¨ Çocuğun güvenini, kişiliğini, ilgisini sarsacak sözlerden kaçınılmalıdır.
¨ Çocuğu normal hale getirmek değil de yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlamak en önemli hedef olmalıdır.
¨ Ders konularının analizleri yapılmalı konular parçalara ayrılmalıdır.
¨ Sosyal, kültürel, iş ve meslek eğitimi çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
¨ Her aşamada çocuklar güdülenmeli ve teşvik edilmelidir.
¨ Yetersizlik ne olursa olsun bireyi olduğu gibi kabul etmek esas alınmalıdır.
¨ Çalışmalarda aile ve yakın çevresinin desteği alınmalıdır.
¨ Öğrencinin öğrenciye rehberlik etmesine yer verilmelidir.
¨ Etkinlikler sonucunda çocuğa geri bildirimler verilmeli, geldiği durum hakkında bilgiler verilmelidir.
¨ Çalışmalar sürekli gözlenmeli ve durum hakkında aileye açıklamalar yapılmalıdır.
¨ Sınıflarda 15 öğrenciye 1 kaynaştırma öğrencisi planlanmalı zorunlu olmadıkça birden fazla öğrenci alınmamalıdır.
¨ Her kaynaştırma öğrencisi için ayrı bir B.E.P hazırlanmalıdır.
¨ Öğrenmenin verimini artırmak için, sözel yöntemin yanında gözlem, deney, modelleştirme, problem çözme, soru- cevap, tartışma, grup çalışması vb. öğretim yöntemlerinin de kullanılması uygun olacaktır.
¨ En iyi öğrenilen şeyler kendi kendine yaparak ve yaşayarak öğrenme durumuyla ortaya çıkar. Öğretmen bu yöntemi tüm etkinliklerin temeline almalıdır. Yaşantı, dramatize, gösteri yöntemlerinin kullanılmasına özen göstermelidir.
¨ Öğretim etkinliklerinde görsel- işitsel materyaller kullanılması uygun olur. Çünkü öğrenme işlemine katılan duyu organlarının sayısı ne kadar çoksa öğrenme o kadar iyi, unutma o kadar geç olacaktır.
¨ Öğrenciler düşük not aldıkları zaman öğretmenler öğrenciler hakkında önyargı beslememeli onlara karşı ilgi ve güvenini yitirmemelidir.
¨ Öğretmen ders anlatırken öğrenci ile sürekli göz iletişiminde bulunmalıdır.Göz iletişimi hem sınıfın denetiminde hem de derse karşı uyanık ve dikkatli tutmada etkili bir yöntemdir.
¨ Öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve olgunluk düzeyleri ve bazı özelikleri dikkate alınarak en uygun pekiştireçler seçilmeli ve bunlar başarıyı ödünlendirici olarak kullanılmalıdır
¨ Olumsuz davranışlardan çok olumlu davranışların, yetersizliklerden çok çocuğun yeterli yönlerinin görülüp pekiştirilmesi daha uygun bir yöntemdir.
Kaynaştırma yoluyla eğitim; özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitimlerini, destek eğitim hizmetleri de sağlanarak yetersizliği olmayan akranları ile birlikte resmî ve özel; okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan özel eğitim uygulamalarıdır. (özel eğitim hizmetleri mad.23 )
Amacı:
Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin, eğitimlerini öncelikle yetersizliği olmayan akranları ile birlikte aynı kurumda sürdürmeleri sağlanır. Çocuğu normal hale getirmek değil,onun ilgi ve yeteneklerini en iyi şekilde kullanmasını sağlamak ve toplum içinde yaşayabilmesini kolaylaştırmaktır.
KAYNAŞTIRMA UYGULAMALARI
A- Tam zamanlı kaynaştırma
B- Yarı zamanlı kaynaştırma
C- Tersine Kaynaştırma
Tam Zamanlı Kaynaştırma:
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı normal sınıftadır; öğrenci tam gün boyunca normal sınıfta eğitim almaktadır.
Yarı Zamanlı Kaynaştırma:
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı özel sınıftadır; özel eğitim sınıfı öğrencisi başarılı olabileceği derslerde kaynaştırma sınıfında eğitim almaktadır.
Tersine Kaynaştırma:
Yetersizlikleri olmayan bireyler istekleri doğrultusunda özellikle okul öncesi eğitimde, çevrelerindeki kaynaştırma uygulaması yapan özel eğitim okullarında açılacak sınıflara kayıt yaptırabilirler.
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNİN İLKELERİ
Özel eğitime ihtiyacı olan bireyin akranlarıyla aynı kurumda eğitim görme hakkı vardır.
Kaynaştırma, özel ve genel eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır.
Hizmetler yetersizliğe göre değil, eğitim ihtiyaçlarına göre planlanır.
Karar verme süreci aile-okul-eğitsel tanılama sürecine göre gerçekleşir.
Kaynaştırmaya erken başlamak esastır.
Kaynaştırmada bireysel farklılıklar esastır.
Duyu kalıntısından yararlanmak esastır.
Gönüllülük,sevgi,sabır,gayret gerekmektedir.
Eğitim normal insanlarla ve doğal ortamlar da verilmelidir.
Eğitim, bireyi toplumun bir parçası haline getirmeyi amaçlar.
Kaynaştırma öğrencisi olan bir okulda neler yapılmalıdır?
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin takip ettikleri programlar temel alınarak eğitim performansı ve ihtiyaçları doğrultusunda BEP hazırlanır.
Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulaması yapılan okul ve kurumlarda BEP geliştirme birimi oluşturulur.
Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamaları yapılan okul ve kurumlarda öğrencinin yetersizliğine uygun fiziksel, sosyal, psikolojik ortam düzenlemeleri yapılır. Bu okul ve kurumlarda öğrenciye verilen eğitim hizmetlerinin etkin bir biçimde yürütülebilmesi amacıyla özel araç-gereç ile eğitim materyalleri sağlanır ve destek eğitim odası açılır.
Kaynaştırma uygulamaları yapılan okul ve kurumlardaki personel, diğer öğrenciler ve onların aileleri özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin özellikleri hakkında okul idaresince yapılan planlama doğrultusunda RAM, BEP geliştirme birimindeki ilgili kişilerce bilgilendirilir.
Okul ve kurumlarda, kaynaştırma yoluyla eğitim alacak bireylerin bir sınıfa en fazla iki birey olacak şekilde eşit olarak dağılımı sağlanır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden bireylerin bulunduğu sınıflarda sınıf mevcutları; okul öncesi eğitim kurumlarında özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 10, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 20 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir. Diğer kademelerdeki eğitim kurumlarında ise sınıf mevcutları; özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 25, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 35 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin destek eğitim hizmeti almaları için gerekli düzenlemeler yapılır. Bu doğrultuda destek eğitim hizmetleri, sınıf içi yardım şeklinde olabileceği gibi destek eğitim odalarında da verilebilir.
Özel eğitim okul ve kurumlarına devam eden öğrencilerin, yetersizliği olmayan akranlarının devam ettiği okul ve kurumlarda bazı derslere ve sosyal etkinliklere katılması için gerekli tedbirler alınır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin yetersizlik türü, eğitim performansı ve ihtiyacına göre; araç-gereç, eğitim materyalleri, öğretim yöntem ve teknikleri ile ölçme ve değerlendirmede gerekli tedbirler alınarak düzenlemeler yapılır.
Kaynaştırma uygulamaları ilköğretim programlarını uygulayan özel eğitim okul ve kurumlarında; yetersizliği olmayan öğrencilerin, yetersizliği olan öğrencilerle aynı sınıfta eğitim görmeleri yoluyla ya da yetersizliği olmayan öğrenciler için bu okul ve kurumların bünyesinde ayrı sınıf açılması şeklinde de uygulanabilir.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin bulunduğu ilköğretim okullarında bu öğrencileri örgün eğitime hazırlamak amacıyla gerektiğinde hazırlık sınıfları açılabilir.
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
¨ Öğrencinin yetersiz yönleri kadar yeterli yönleri de bilinmelidir.
¨ Normal sınıf içinde tek bir yetersizlik türüne yönelik yerleştirme yapılmalıdır.
¨ Eğitim okulda olduğu kadar okul dışı ortamlarda da devam ettirilmeye çalışılmalıdır.
¨ Çocuklara başarabilecekleri görevler verilmeli başarılar ödüllendirilmelidir.
¨ Çocuğun güvenini, kişiliğini, ilgisini sarsacak sözlerden kaçınılmalıdır.
¨ Çocuğu normal hale getirmek değil de yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlamak en önemli hedef olmalıdır.
¨ Ders konularının analizleri yapılmalı konular parçalara ayrılmalıdır.
¨ Sosyal, kültürel, iş ve meslek eğitimi çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
¨ Her aşamada çocuklar güdülenmeli ve teşvik edilmelidir.
¨ Yetersizlik ne olursa olsun bireyi olduğu gibi kabul etmek esas alınmalıdır.
¨ Çalışmalarda aile ve yakın çevresinin desteği alınmalıdır.
¨ Öğrencinin öğrenciye rehberlik etmesine yer verilmelidir.
¨ Etkinlikler sonucunda çocuğa geri bildirimler verilmeli, geldiği durum hakkında bilgiler verilmelidir.
¨ Çalışmalar sürekli gözlenmeli ve durum hakkında aileye açıklamalar yapılmalıdır.
¨ Sınıflarda 15 öğrenciye 1 kaynaştırma öğrencisi planlanmalı zorunlu olmadıkça birden fazla öğrenci alınmamalıdır.
¨ Her kaynaştırma öğrencisi için ayrı bir B.E.P hazırlanmalıdır.
¨ Öğrenmenin verimini artırmak için, sözel yöntemin yanında gözlem, deney, modelleştirme, problem çözme, soru- cevap, tartışma, grup çalışması vb. öğretim yöntemlerinin de kullanılması uygun olacaktır.
¨ En iyi öğrenilen şeyler kendi kendine yaparak ve yaşayarak öğrenme durumuyla ortaya çıkar. Öğretmen bu yöntemi tüm etkinliklerin temeline almalıdır. Yaşantı, dramatize, gösteri yöntemlerinin kullanılmasına özen göstermelidir.
¨ Öğretim etkinliklerinde görsel- işitsel materyaller kullanılması uygun olur. Çünkü öğrenme işlemine katılan duyu organlarının sayısı ne kadar çoksa öğrenme o kadar iyi, unutma o kadar geç olacaktır.
¨ Öğrenciler düşük not aldıkları zaman öğretmenler öğrenciler hakkında önyargı beslememeli onlara karşı ilgi ve güvenini yitirmemelidir.
¨ Öğretmen ders anlatırken öğrenci ile sürekli göz iletişiminde bulunmalıdır.Göz iletişimi hem sınıfın denetiminde hem de derse karşı uyanık ve dikkatli tutmada etkili bir yöntemdir.
¨ Öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve olgunluk düzeyleri ve bazı özelikleri dikkate alınarak en uygun pekiştireçler seçilmeli ve bunlar başarıyı ödünlendirici olarak kullanılmalıdır
¨ Olumsuz davranışlardan çok olumlu davranışların, yetersizliklerden çok çocuğun yeterli yönlerinin görülüp pekiştirilmesi daha uygun bir yöntemdir.
ZİHİN ENGEL TÜRLERİ
Angelman Sendromu
Asperger Sendromu
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite
disleksi
Down Sendromu
Epilepsi
Fenilketonüri
Frajil-X Sendromu
Heller Sendromu
hidrosefali
Hiperleksi
Konuşma Engelliler
Otizm
Prader-Willi Sendromu
Rett Sendromu
Spina Bifida
Williams Sendromu
Zihinsel Engellilik
Bunların haricinde işitme, görme, fiziksel ve konuşma engelleride bulunmaktadır.
ENGEL TÜRLERİ
Doğuştan veya sonradan meydana gelen bir durum nedeniyle ortaya çıkan engellilik hali; bu duruma maruz kalan bireylerin hayatını son derece zorlaştırmaktadır. Engelliliğin özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yeterince anlaşılamaması ve bu konuda etkili politikaların üretilememesi de engelli bireyler açısından daha büyük sorunlara neden olmaktadır. Engelliliğin tüm yönleriyle anlaşılabilmesi için ise engellilik türleri ve dereceleri konusunda bilgi sahibi olmak şarttır.
Engelliliğin türlere ayırılması hemen her zaman problemli olmuştur. Bu konuda farklı ülkelerin devlet kurumları, sivil toplum örgütleri ve sağlık kuruluşları birbirinden farklı görüşler ortaya koyabilmektedirler. Bu ayrımların kiminde engel çeşitleri basit ve kendi içinde kapsamlı kategorilere ayrılırken, kiminde birbirinden ince çizgilerle de olsa ayrılan engellilik türleri ayrı birer ana kategori olarak ele alınmış ve daha az alt başlık kullanılmıştır. Ancak dünya geneline bakıldığında 3 temel engel türü olarak fizyolojik engel, fiziksel engel ve zihinsel engel ele alınmaktadır.
Fiziksel engellilik; kişinin dış organlarında meydana gelen bir işlev bozukluğu ya da uzuv eksikliği nedeniyle normal hayata uyum sağlayamaması durumunu ifade etmektedir. Kol ve bacak kopmaları bu engellilik türü için örnek olarak verilebilirler. Fiziksel engel sahibi kişiler hayatlarını biyolojik anlamda sürdürme konusunda ciddi sağlık sorunları yaşamazken toplumsal hayata eklemlenme ve zorunlu ihtiyaçlarını kendi başına giderebilme konusunda zorluk çekebilirler.
Fizyolojik engel; çoğu zaman fiziksel engellilikle karıştırılan bir engel çeşididir. Ancak fiziksel engelliliğin aksine fizyolojik engellilik kişinin gözle görünen uzuvlarıyla değil, vücudunun işleyişiyle alakalı bir durumdur. Nefes almada zorlanma, iç organların bir veya birkaçının gerektiği gibi çalışmaması gibi durumlar fizyolojik engele örnek olarak verilebilirler.
Engel türleri arasında en yaygını olan zihinsel engellilik genellikle aşırı hiperaktivite, idrak güçlüğü, konuşma bozuklukları gibi durumlarla tanımlanır. Ancak zihinsel engel bunların yanında ileri düzeyde görme bozukluğu, körlük, sağırlık gibi kişinin dış dünyayı algılamasında sorunlara neden olan durumları da içerir. Otizm, Down Sendromu, tedavisi mümkün olmayan bipolar bozukluk gibi ileri düzey psikolojik problemler de zihinsel engelliliğin kapsamına girmektedir.
ÖZEL EĞİTİMİN TANIMI VE ÖNEMİ
Özel eğitim, özel eğitim gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile onların özür ve özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitimdir.
Özel gereksinimi olan bireylerin, mümkün olan en erken dönemde, gereksinimlerine uygun eğitim ortamlarında, uygun yöntemler ve araç-gereçler kullanılarak desteklenmesi var olan kapasitelerini en üst seviyede kullanabilmeleri açısından önemlidir. Ayrıca bu bireylerin toplumca kendilerinden beklenen rol ve sorumluluklar ile gelişimsel görevlerini yerine getirebilmeleri, kendilerine en uygun özel eğitim hizmetinden yararlanabilmelerine bağlıdır.
ÖZEL EĞİTİMİN İLKELERİ
1) Özel eğitim gerektiren tüm bireyler, ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılır.
2) Özel eğitime erken başlamak esastır.
3) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.
4) Özel eğitim gerektiren bireyler için bireysel eğitim planı geliştirilmesi ve eğitim programlarının bireyselleştirilerek uygulanması esastır.
5) Ailelerin, özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif katılımlarının sağlanması esastır.
6) Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylerin örgütlerinin görüşlerine önem verilir.
7) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak şekilde planlanır.
BİREYSEL EĞİTİM PLANI (BEP) GELİŞTİRME
1) Önemi ve İçeriği
Ülkemizde her ne kadar sistemli bir şekilde uygulamasına rastlanmakla birlikte, Bireysel Eğitim Planı (BEP) özürlü ya da özel eğitim programına ve düzenine gereksinim duyan her bir çocuk için geliştirilmiştir. Bireysel Eğitim Planı özürlü çocuklara erken müdahale hizmetleri sağlayan bir çeşit ayrıntılı plandır. BEP; hedefleri, içeriği, uygulamayı ve programın değerlendirilmesini kapsamaktadır. BEP güçlükleri olan çocukların ihtiyaçlarına ve yeteneklerine uygun bir eğitim sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır.
BİREYSEL EĞİTİM PLANI GELİŞTİRME SAFHALARI
1) Gönderme (havale)
2) Ön teşhis
3) Disiplinler arası Değerlendirme
4) Bireysel Eğitim Planının Yazılması
ÖZEL EĞİTİMİN TARİHÇESİ
( 1700 – 1800 )
İlk sağırlar okulu 1755 yılında Fransa’da açılmıştır.
Özürlüler alanında ilk çalışmalar görme engelliler ve görme özürlüler alanında yapılmıştır. İlk 1873 yılında Paris’te körler okulu açılmıştır.
Bu okulu Almanya, Avusturya, Rusya izlemiştir.
1830’larda Dr. Samwel Howe en çok birer yıl ara ile Boston, New York, Philadelphia körler okulunu açmıştır.
( 1800 – 1900 )
Grati efendi 1889’da İstanbul’da Sultan Ahmet’de Ticaret Mektebi’nin bir kanadında sağırlar okulu açmış daha sonra körler okulu eklenmiştir.
Özel eğitim alanında ilk kez bilinçli ve sistemli olarak 1889 yılında İstanbul Ticaret Okulu bünyesinde sağırlar okulu açılmıştır.
( 1900 – 1930 )
Cumhuriyete geçiş döneminde 1920’de İzmir Karşıyaka’da bir gönüllü kuruluş sağır, dilsiz, körler okulunun açılışını yapmıştır.
( 1930 – 1950 )
28 Eylül 1945 tarihinde onaylanan Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın temel amacı, insan hak ve özgürlüklerini hiçbir ayrım gözetmeksizin insanların lehine kullanılmasını sağlamak konusunda uluslar arası işbirliğini sağlamaktır.
UNESCO 4 Kasım 1946 tarihinde kurulmuştur, merkezi Paris’tir. Amacı, insan haklarına saygı, eğitim hakkı, her türlü ayrımcılığa karşı mücadele, barışın korunması, yeni bir uluslar arası ekonomik düzenin kurulması gibi ilkelerin geliştirilmesi eyleme geçirme yolunda çaba harcamaktır.
UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) 1946 yılında üçüncü dünya ülkelerinin çocuklarına yardım sağlamak amacıyla kurulmuştur.
WHO (Dünya Sağlık Örgütü) 22 Temmuz 1946 tarihinde kurulmuştur. Salgın hastalıklara karşı hastalık kaynaklarının kaldırılması ve yaygınlaştırılmış aşamalar yoluyla başarılı çalışmalar yapmıştır. Türkiye, 1947 tarihinde bu örgüte katılmıştır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 tarihinde BM kurulu tarafından kabul edilen ‘’ insanlık ailesinin bütün üyeleri’’ nin medeni, siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarını ilan eden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin hukuksal olduğu kadar siyasi açısından da zorlayıcı bir gücü vardır.
1949 yılında çıkarılan ‘’Korunmaya Muhtaç Çocuklar Yasası’’ ile yatılı özel eğitim kurumları için yasal koşullar hazırlanmıştır.
1950’li yıllarda Altı Nokta Körler Derneği Eğitime ve Kalkındırma Derneği kurulmuştur.
( 1950 – 1970 )
1961 Anayasası, engellilerin üretken haline getirilmesi ve özel eğitime ilişkin maddeler açıkça yer alırken İlköğretim yasası’na özel eğitimle ilgili hükümler konulmuş ve yasaya dayanılarak ilk defa özel eğitim yönetmeliği çıkartılmıştır.
1965 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi bünyesinde ‘’Özel Eğitim Bölümü’’ kurularak alanın gereksinimi olan özel eğitim öğretmenleri üniversite düzeyinde karşılanmaya başlamıştır.
( 1970 – 1980 )
9 Aralık 1975 tarihinde Sakat Kişilerin Hakları Bildirgesi insan Hakları Bildirgesine ek olarak kabul edilmiştir.
Özel gereksinimi olan bireylerin, mümkün olan en erken dönemde, gereksinimlerine uygun eğitim ortamlarında, uygun yöntemler ve araç-gereçler kullanılarak desteklenmesi var olan kapasitelerini en üst seviyede kullanabilmeleri açısından önemlidir. Ayrıca bu bireylerin toplumca kendilerinden beklenen rol ve sorumluluklar ile gelişimsel görevlerini yerine getirebilmeleri, kendilerine en uygun özel eğitim hizmetinden yararlanabilmelerine bağlıdır.
ÖZEL EĞİTİMİN İLKELERİ
1) Özel eğitim gerektiren tüm bireyler, ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılır.
2) Özel eğitime erken başlamak esastır.
3) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.
4) Özel eğitim gerektiren bireyler için bireysel eğitim planı geliştirilmesi ve eğitim programlarının bireyselleştirilerek uygulanması esastır.
5) Ailelerin, özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif katılımlarının sağlanması esastır.
6) Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylerin örgütlerinin görüşlerine önem verilir.
7) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak şekilde planlanır.
BİREYSEL EĞİTİM PLANI (BEP) GELİŞTİRME
1) Önemi ve İçeriği
Ülkemizde her ne kadar sistemli bir şekilde uygulamasına rastlanmakla birlikte, Bireysel Eğitim Planı (BEP) özürlü ya da özel eğitim programına ve düzenine gereksinim duyan her bir çocuk için geliştirilmiştir. Bireysel Eğitim Planı özürlü çocuklara erken müdahale hizmetleri sağlayan bir çeşit ayrıntılı plandır. BEP; hedefleri, içeriği, uygulamayı ve programın değerlendirilmesini kapsamaktadır. BEP güçlükleri olan çocukların ihtiyaçlarına ve yeteneklerine uygun bir eğitim sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır.
BİREYSEL EĞİTİM PLANI GELİŞTİRME SAFHALARI
1) Gönderme (havale)
2) Ön teşhis
3) Disiplinler arası Değerlendirme
4) Bireysel Eğitim Planının Yazılması
ÖZEL EĞİTİMİN TARİHÇESİ
( 1700 – 1800 )
İlk sağırlar okulu 1755 yılında Fransa’da açılmıştır.
Özürlüler alanında ilk çalışmalar görme engelliler ve görme özürlüler alanında yapılmıştır. İlk 1873 yılında Paris’te körler okulu açılmıştır.
Bu okulu Almanya, Avusturya, Rusya izlemiştir.
1830’larda Dr. Samwel Howe en çok birer yıl ara ile Boston, New York, Philadelphia körler okulunu açmıştır.
( 1800 – 1900 )
Grati efendi 1889’da İstanbul’da Sultan Ahmet’de Ticaret Mektebi’nin bir kanadında sağırlar okulu açmış daha sonra körler okulu eklenmiştir.
Özel eğitim alanında ilk kez bilinçli ve sistemli olarak 1889 yılında İstanbul Ticaret Okulu bünyesinde sağırlar okulu açılmıştır.
( 1900 – 1930 )
Cumhuriyete geçiş döneminde 1920’de İzmir Karşıyaka’da bir gönüllü kuruluş sağır, dilsiz, körler okulunun açılışını yapmıştır.
( 1930 – 1950 )
28 Eylül 1945 tarihinde onaylanan Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın temel amacı, insan hak ve özgürlüklerini hiçbir ayrım gözetmeksizin insanların lehine kullanılmasını sağlamak konusunda uluslar arası işbirliğini sağlamaktır.
UNESCO 4 Kasım 1946 tarihinde kurulmuştur, merkezi Paris’tir. Amacı, insan haklarına saygı, eğitim hakkı, her türlü ayrımcılığa karşı mücadele, barışın korunması, yeni bir uluslar arası ekonomik düzenin kurulması gibi ilkelerin geliştirilmesi eyleme geçirme yolunda çaba harcamaktır.
UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) 1946 yılında üçüncü dünya ülkelerinin çocuklarına yardım sağlamak amacıyla kurulmuştur.
WHO (Dünya Sağlık Örgütü) 22 Temmuz 1946 tarihinde kurulmuştur. Salgın hastalıklara karşı hastalık kaynaklarının kaldırılması ve yaygınlaştırılmış aşamalar yoluyla başarılı çalışmalar yapmıştır. Türkiye, 1947 tarihinde bu örgüte katılmıştır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 tarihinde BM kurulu tarafından kabul edilen ‘’ insanlık ailesinin bütün üyeleri’’ nin medeni, siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarını ilan eden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin hukuksal olduğu kadar siyasi açısından da zorlayıcı bir gücü vardır.
1949 yılında çıkarılan ‘’Korunmaya Muhtaç Çocuklar Yasası’’ ile yatılı özel eğitim kurumları için yasal koşullar hazırlanmıştır.
1950’li yıllarda Altı Nokta Körler Derneği Eğitime ve Kalkındırma Derneği kurulmuştur.
( 1950 – 1970 )
1961 Anayasası, engellilerin üretken haline getirilmesi ve özel eğitime ilişkin maddeler açıkça yer alırken İlköğretim yasası’na özel eğitimle ilgili hükümler konulmuş ve yasaya dayanılarak ilk defa özel eğitim yönetmeliği çıkartılmıştır.
1965 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi bünyesinde ‘’Özel Eğitim Bölümü’’ kurularak alanın gereksinimi olan özel eğitim öğretmenleri üniversite düzeyinde karşılanmaya başlamıştır.
( 1970 – 1980 )
9 Aralık 1975 tarihinde Sakat Kişilerin Hakları Bildirgesi insan Hakları Bildirgesine ek olarak kabul edilmiştir.
ÇOCUKLARDA CİNSEL GELİŞİM
Bebekler doğum anından itibaren vücutlarından zevk alabilme kapasitesine sahiptirler ve doğumdan sonra cinsel davranışları şekillenmeye başlar. Yetişkin gibi olmasa da çocuğun vücudundan zevk alması cinsel bir içerik taşır. Uzman Psikolog Psikoterapist Fatma Tosun, çocuklukta cinsel gelişimi anlattı. Çocuğun cinsel eğitiminde anne-babanın yaklaşımları çok önemlidir. Bu nedenle anne-babanın çocuklarının cinsel gelişimlerinin farkında olmaları, hangi dönemde neye ihtiyaç duyduklarını bilmeleri ve buna göre davranmaları; çocuklarının yetişkinlik döneminde sağlıklı cinsel yaşamları ve doyumlu partner ilişkileri olmasına katkı da bulunur. 0-1,5 yaş dönemi: Bebekte egemen olan “haz” ilkesidir. Doğal ihtiyaçlarının hemen karşılanması ve gerginliğin giderilmesi en başta gelen beklentisidir. Bu dönem de bebek, kendisine verilecek bakıma bağımlıdır. Aynı zaman da bebeğin güven duygusunun temelleri de bu dönemde atılır. Bebeğin biyolojik ihtiyaçlarının düzenli bir biçimde karşılanması ve anne-babası tarafından bedensel ilginin yeterli bir biçimde gösterilmesi güven duygusunun temellerini oluşturmaktadır. Bebeğini kucağında tutan annenin sıcaklığı, rahatlığı ve gücü çocuğa güven ve haz duyguları verir. Annenin yüzünün ifadesi, sesinin tonu, teninin dokusu ve kokusu, bebeği tutuşu; açlık, üşüme ve yalnızlık gibi hoş olmayan, acı verici duyguların ortadan kalkmasına ve bebeğin rahatlamasına yardımcı olur. Bebeklerde “emme” yoğun bir gereksinmedir. Memenin ucu ya da biberonun emziği, bebeğin ruhsal yaşamındaki emme içgüdüsünü rahatlatır. Emme zevki, cinsel içgüdünün ilk hazzıdır. Çocuk bedeninden başka hazlarda duyar. Yıkanma ve altının değiştirilmesi, karnının doyması, ılık banyo suyunun bedenine dokunması da onun hoşlandığı şeylerdendir. Bebek güven, sevgi, kabul edilme ve ilgiyi annesinden öğrenerek daha sonra çevresine verebilme becerisini kazanacaktır. Dengesiz bir bakım ve bedensel ilgisizlik sonucu bebek, aşırı biçimde kaygı, hayal kırıklığı ve kabul edilmeme duygularını hissedebilir. Bu durumda geliştirdiği güvensizlik duygusu da ilerde özgüveninin düşük olmasına ve insanlarla ilişkilerinde sorunlar yaşamasına neden olabilir. Bu dönemde atılan güven duygusu yetişkinlikte yaşanan cinselliğe de yansır. 1,5-3 yaş dönemi Çocuğun iskelet ve kas sistemleri hızla gelişmektedir. Özellikle dışkılama ve işeme kaslarının işlevlerindeki gelişme göze çarpar. Çocuk içeride birikmiş dışkısını dışarı bırakarak ya da içeride tutarak bundan haz duyabilir. Çocuğun dışkısını ve çişini tutabilmesi, annesinin istediği zaman ve yerde yapması çevreden büyük ilgi ve onay görür. Çocuk, altının ıslak olmaması gerektiğini öğrenirken, mesanenin dolu olduğunu ve onun yakınındaki organlarda cinsel duygular uyanmasına neden olan baskıyı da fark etmeye başlar. Çocuk tuvalet yapışını çevresiyle iletişimde kullanabilir. Kızınca, dışkısını yapmama ya da olmadık bir yerde bırakma davranışları gösterebilir. Böylece bu dönemde birbirine karşıt iki istek, istemek ya da istememek, yapmak ya da yapmamak önem kazanır. Bunların arasında bir seçim yapabilme gücü özerklik duygusudur. Bu dönemde, anne-babanın yapabileceği müdahaleler, çocuğun seçim yapabilme yetisini aşırı uçlara götürmemeli, güven verici olmalıdır. Çocuk kakasını, çişini uygun zaman ve yerde bırakmak üzere tutabilmeyi öğrenirken, vücudundan tiksinme uyandırmamaya dikkat edilmelidir. Sert ve kaba davranışlar onun vücudunu ve vücudunun fonksiyonlarını zevk alınacak değil de tiksinilecek bir şey olarak görmesine neden olur. Çocuk yeterli gelişmeye ulaşmadan tuvalet eğitimine başlanmamalıdır. Tuvalet eğitimine 20. aydan itibaren başlanabilir. Ancak her çocuğun farklı olduğu unutulmamalıdır, bazı çocuklar bu olgunluğu biraz daha erken kazanırken, bazıları da biraz daha geç kazanabilir. 3-6 yaş dönemi Çocuğun cinsel gelişimi açısından hareketli olduğu bir dönemdir. Karşı cinsten ebeveyne yönelik ilgiler, mastürbasyon davranışı, oyunlarında cinsiyete göre rol benimseme davranışları yoğun olarak bu dönemde görülmektedir. Cinsellikle ilgili ilk sorular da bu dönemde başlar. En çok sorulan sorular cinsiyet farklılıkları ve doğumla ilgilidir. Çocuğun cinsel organının ismini sorduğu durumlarda, o organın gerçek isminin söylenmesi uygun olacaktır. Çocuk, kızlar ve erkekler arasındaki anatomik farklılıkları keşfettiğinde, yapılacak en iyi şey –saklamak yerine- farklılıkları vurgulamaktır. Çocukların cinsel konulardaki sorularına, yaşlarına göre anlama yetenekleri göz önünde bulundurularak cevap verilmelidir. Bu dönemde çocuklarda karşı cinsten ebeveynine yönelik ilgiler görülebilir. Kız çocukları babalarına, erkek çocukları annelerine çok düşkündürler. Çocuğun bu hassas döneminde zaaflarının üstüne gidip kızdırmak, kıskandırmaya çalışmak ya da dalga geçmek çok uygun davranışlar değildir. Çocuklar, bu dönemde kendi bedenlerini tanımaya çalışırlar. Cinsel organlarına dokunabilir ve bundan zevk duyabilirler. Bunun sonucunda mastürbasyon dediğimiz kendini tatmin etme davranışı görülebilir. Bu çocuk için normal ve sağlıklı cinsel gelişimin bir parçasıdır. Bu davranış karşısında bazen aileler korku ve endişeye kapılabiliyor. Ancak mastürbasyonun sıklaşması çocuğun diğer faaaliyetlerini engelleyecek duruma gelmesi, yolunda gitmeyen bir şeylerin de işaretidir. Aslında mastürbasyon esas sorun değil, soruna bağlı bir sonuçtur. Çoğunlukla altında psikolojik bir gerginlik yatmaktadır. Mastürbasyonun sıklaşması durumunda bir uzmandan yardım almakta yarar vardır. Anne-babanın davranışları, cinsel kimlik kazanımında önemli rol oynar. Soruları cevaplarken bunlara dikkat edin Bir çocuğun sorusuna cevap vermenin en doğru zamanı, sorunun sorulduğu andır. Çünkü çocukların öğrenmeye en açık oldukları zaman soru sordukları anlardır. Cinsel eğitim sırasında gereğinden fazla bilgiyi bir anda vermekten kaçınmalıyız. Konuşurken ses tonu doğal olmalıdır. Normal bir hızda olmalı, ne hızlı ne de yavaş konuşulmalıdır. Konuşurken, jest ve mimiklerde cinselliğin normal olmadığını içeren mesajlardan kaçınılmalı ve doğal olunmalıdır. Çocuğun sorduğu soru anne-babanın bilmediği bir şey ise, bilmediğini paylaşmasında bir sakınca yoktur. Bu durumda “bunu bilmiyorum, ben bir araştırıp sana anlatayım” denilebilir.” Kafa karışıklığını ve cinsel kimliğin tanımlanmasında herhangi bir sorunu engellemek için verilen mesaj kısa ve açık olmalıdır.
ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Davranış bozuklukları, çocuğun ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarınıdavranışlarına yansıtması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer.
Bir davranışı sorunlu olarak değerlendirmenin belli ölçüleri vardır.
Kendine açıkça ait olmayan bir eşyayı izinsiz olarak alıp ona sahip olma durumuna çalmadenir. Fakat çocuk bu davranışı gerçekleştirirken dönem özelliklerini iyi bilmemiz gerekir. Örneğin iki yaşındaki bir çocukta sahip olma kavramı gelişmediği için, her şeyin kendisinin olduğunu düşünür. Bu nedenle senin, benim, onun kavramlarını ayırt edemez. Bu davranışı çocuk zamanla ayırt etmeye başlar, ancak kendisine ait olmayan şeyleri sahiplenme hissi uzun süre devam edebilir.
Üç, dört yaşına geldiğinde çocuk sahibinden izin almadan herhangi bir şeyin alınmayacağını bilir. İlkokulun 1. ve 2. sınıfa geldiklerinde çocuklar birbirlerinin renkli kalem, silgi vb. okul eşyalarını alırlar. Bu nedenle okul çağlarında görülen ve sık tekrarlayan çalmalar üzerinde önemle durmak gerekir. 10 yaşından sonra sürekli olarak devam ederse bu çocukta ciddi bir duygusal bozukluğun göstergesidir ve profesyonel yardım almak gerekir.
Çocukta yalan söyleme
Yalan söyleme de, çalma gibi bir uyum ve davranış bozukluğudur. Çocuklarda 6-7 yaşlarına kadar görülen abartılı söylemler ve hayallerle ilgili ifadeler gerçeğin tam olarak çarpıtılması anlamına gelen yalanla karıştırılmamalıdır.
Çocuğun yalan söylediği anlaşıldığında, baskıcı ve cezalandırıcı bir tutumdan kaçınmalı, sakin kalarak bu davranışı yapmasına neden olan sebepleri konuşmalıdır. Aileler, çocuklarını korkutan ve kaygılandıran durumları iyi gözlemleyerek ve daha bilinçli davranarak çocuklarını yalan söyleme davranışından uzak tutabilirler.
Çocukta saldırganlık davranışı
Saldırganlık doğuştan var olduğu kabul edilen bir dürtüdür. Çocuğun bulunduğu ailede ve çevresinde saldırgan davranışlar görmesi ya da çocuğa karşı saldırgan tutum sergilenmesi, çocukta saldırganlığın oluşmasına ya da güçlenmesine sebep olabilir.
Anne baba kesinlikle çocuğa saldırganlık örneği oluşturmamalı, iyi birer model olmalıdır. Dayak yiyen çocuk saldırgan olur.
Çocuğun gösterdiği saldırgan davranışlara anlayış gösterilmemeli ve bu şekilde isteklerinin yerine getirilemeyeceği anlatılmalıdır.
Bir davranışı sorunlu olarak değerlendirmenin belli ölçüleri vardır.
- Yanlış davranışın sonucunda çocuğun kendisi veya çevresindeki insanlar zarar görüyorlarsa,
- Çocuğun davranışları okul ve sosyal yaşamını olumsuz etkiliyorsa,
- Davranışları her defasında başka olumsuz davranışların, tepkilerin oluşmasını tetikliyorsa,
- Çocuğun sergilediği davranışlar onun sosyal yaşamdan uzak ve yalnız kalmasına neden oluyorsa davranış bozukluğundan söz etmek mümkündür.
- Altını ıslatma ve dışkı kaçırma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Uyku bozuklukları
- Yeme bozuklukları
- Çalma
- Yalan söyleme
- Aşırı hareketlilik
- Saldırganlık
- Uyurgezerlik
- Aşırı inatçılık
- Bağımlılık
- Fobiler ve korkular
- Mastürbasyon
- Saç yolma
- parçacıklar
- İçe kapanıklık
- Sürekli baş kaldırma ve kuralları çiğneme
- Okul korkusu
- Okuldan kaçma
Kendine açıkça ait olmayan bir eşyayı izinsiz olarak alıp ona sahip olma durumuna çalmadenir. Fakat çocuk bu davranışı gerçekleştirirken dönem özelliklerini iyi bilmemiz gerekir. Örneğin iki yaşındaki bir çocukta sahip olma kavramı gelişmediği için, her şeyin kendisinin olduğunu düşünür. Bu nedenle senin, benim, onun kavramlarını ayırt edemez. Bu davranışı çocuk zamanla ayırt etmeye başlar, ancak kendisine ait olmayan şeyleri sahiplenme hissi uzun süre devam edebilir.
Üç, dört yaşına geldiğinde çocuk sahibinden izin almadan herhangi bir şeyin alınmayacağını bilir. İlkokulun 1. ve 2. sınıfa geldiklerinde çocuklar birbirlerinin renkli kalem, silgi vb. okul eşyalarını alırlar. Bu nedenle okul çağlarında görülen ve sık tekrarlayan çalmalar üzerinde önemle durmak gerekir. 10 yaşından sonra sürekli olarak devam ederse bu çocukta ciddi bir duygusal bozukluğun göstergesidir ve profesyonel yardım almak gerekir.
Çocukta yalan söyleme
Yalan söyleme de, çalma gibi bir uyum ve davranış bozukluğudur. Çocuklarda 6-7 yaşlarına kadar görülen abartılı söylemler ve hayallerle ilgili ifadeler gerçeğin tam olarak çarpıtılması anlamına gelen yalanla karıştırılmamalıdır.
Çocuğun yalan söylediği anlaşıldığında, baskıcı ve cezalandırıcı bir tutumdan kaçınmalı, sakin kalarak bu davranışı yapmasına neden olan sebepleri konuşmalıdır. Aileler, çocuklarını korkutan ve kaygılandıran durumları iyi gözlemleyerek ve daha bilinçli davranarak çocuklarını yalan söyleme davranışından uzak tutabilirler.
Çocukta saldırganlık davranışı
Saldırganlık doğuştan var olduğu kabul edilen bir dürtüdür. Çocuğun bulunduğu ailede ve çevresinde saldırgan davranışlar görmesi ya da çocuğa karşı saldırgan tutum sergilenmesi, çocukta saldırganlığın oluşmasına ya da güçlenmesine sebep olabilir.
Anne baba kesinlikle çocuğa saldırganlık örneği oluşturmamalı, iyi birer model olmalıdır. Dayak yiyen çocuk saldırgan olur.
Çocuğun gösterdiği saldırgan davranışlara anlayış gösterilmemeli ve bu şekilde isteklerinin yerine getirilemeyeceği anlatılmalıdır.
İNTERNETİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Çağımızın en güçlü kitle iletişim kaynaklarından biri olan bilgisayarlar ve yaşamımıza birden bire giren internet, bugün bilgilenme, işlem yürütme, haberleşme, eğitim ve eğlence fonksiyonlarıyla hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur.
İnternetin, öğrencilerin eğitiminde büyük yararları olduğu bir gerçektir. Özellikle ödev yaparken, yeni bir konunun araştırmasını yaparken büyük kolaylıklar getirmektedir. İnternet sayesinde çocuklar, elektronik posta ve sohbet odaları aracılığıyla yeni dostluklar kurmakta, WEB sitelerinde gezinerek yeni bilgiler edinebilmekte, okul projelerine yeni materyaller bulabilmektedir.
İnternet, teknolojisinin de ilerlemesiyle yararları her geçen gün biraz daha artmakta, gelişmeleri izlemek dahi baş döndürücü bir hıza ulaşmaktadır.
Velilerimizle yaptığımız görüşmelerde, pek çok ailenin bu konuda sıkıntıda olduğunu, bazen de çaresiz kaldıklarını ve yasaklara yöneldiklerini gözlemliyoruz. Bu yeni teknolojinin çocuklar için en yapıcı biçimde nasıl kullanılması gerektiği konusunda, elimizde ne kapsamlı araştırmalar ne de yol gösterici ilkeler vardır. Bilgisayar kullanımı için “gelişimsel hazır-oluş” gibi çok önemli meseleler daha yeni yeni irdelenmeye başlamıştır. 14 yaşındaki bir çocuk için doğru olan şey, 4 yaşındaki bir çocuk için doğru olmayacağı gibi zararlı da olabilir.
Duygusal, toplumsal, bireysel ve sağlığa ilişkin zararların neler olabileceği üzerine sorular da yeni yeni sorulmaya başlanmıştır. Bu soruların pek çoğu henüz yanıtlanmış değildir.
Yararı ve çekiciliği bu kadar açık olan internet, aynı zamanda çocuk yönünden bir takım olumsuzlukları, hatta tehlikeleri de beraberinde getirmektedir.
Gelişmiş ülkelerde yapılmış ve yapılmakta olan araştırmalar bu gerçeği katı bir şekilde ortaya koymaktadır.
1) Fiziksel Etkiler:
Fiziksel etkiler dediğimizde, doğrudan sağlığı tehdit eden problemleri anlıyoruz. Yetişkinler için bile potansiyel olan bu etkiler, gelişmekte olan çocuklar için çok daha büyük risk içerebilir. Üstelik çocuklar, direkt olarak bir değerlendirme yapamayacakları için, anne-babaların iyi gözlemler yapması çok önem kazanmaktadır.
Gelişmekte olan çocuklar için 4 potansiyel fiziksel risk vardır:
a) Görme sorunları
b) Duruş ve iskelet sorunları
c) Radyasyon riski
d) Daha az hareketten kaynaklanan fiziksel problemler
a) Görme sorunları
b) Duruş ve iskelet sorunları
c) Radyasyon riski
d) Daha az hareketten kaynaklanan fiziksel problemler
2) Psikolojik Etkiler
İnternetin çekiciliğine kapılıp, zamanın çoğunu bilgisayar önünde geçiren çocuklarda bir süre sonra “internet bağımlılığı” oluşmaktadır.
İnternet bağımlılığı, TV bağımlılığı, kumar bağımlılığı, aşırı yemek yeme gibi davranışsal bir bağımlılıktır. Buna bir tür “TEKNOLOJİK BAĞIMLILIK” da diyebiliriz. Teknolojik bağımlılıklar, pasif ( TV bağımlılığı) ya da aktif (Bilgisayar bağımlılığı) olarak ikiye ayrılmaktadır.
Bağımlılıkta başlangıçta “biraz” olan oran, farkına varmaksızın “çok” haline gelebilmektedir. Bazı çocuklar, bilgisayar bağımlılığına ve bunun olumsuz uzantılarına, diğer çocuklara oranla daha yatkındır. Doğal olarak bu çocuklar sanal yaşamın çekiciliğini de en güçlü hisseden çocuklardır. Onlar için herhangi bir süre bile çok fazla olabilir.
Tehlike Sinyalleri
1- Bilgisayarda giderek daha çok zaman harcama,
2- İçe kapanma, göz temasının kesilmesi,
3- Daha çok ve sık bağlantıya geçme isteği,
4- Toplumsal yaşamdan yaşıtlardan çekilme, yetişkinlerle sorunların olması,
5- Yinelemeli beden hareketleri (ileri geri sallanma, parmakları gereksiz yere oynatma, dönme ) ya da kendi kendine konuşma
6- Yoksunluk belirtileri (bağlantı engellendiğinde titreme, aşırı sinirlilik ve hayal kurma )
7- Yaşıt ilişkilerden kopma ve bedensel ağırlıkta artış ve hareketsizlik
Tehlike Sinyalleri
1- Bilgisayarda giderek daha çok zaman harcama,
2- İçe kapanma, göz temasının kesilmesi,
3- Daha çok ve sık bağlantıya geçme isteği,
4- Toplumsal yaşamdan yaşıtlardan çekilme, yetişkinlerle sorunların olması,
5- Yinelemeli beden hareketleri (ileri geri sallanma, parmakları gereksiz yere oynatma, dönme ) ya da kendi kendine konuşma
6- Yoksunluk belirtileri (bağlantı engellendiğinde titreme, aşırı sinirlilik ve hayal kurma )
7- Yaşıt ilişkilerden kopma ve bedensel ağırlıkta artış ve hareketsizlik
Bir Amerikalı psikologun yaptığı araştırmaya göre, interneti çok kullanan 500 kişinin % 80’i,bağımlı kategorisindeydi. Araştırmanın sonuç kısmı ise daha ilginç olup gelecekte bu bağımlılığın insanları kumar tutkusu ya da yeme bozukluklarında olduğu gibi etkileyeceği.
3- Sosyal Etkiler
İlk başta internetin, karşılıklı etkileşime de olanak tanıdığını belirtmiştik. Bu sanal dünyadaki ilişkilerle, gerçek ilişkiler arasındaki fark ,çocuklar tarafından tam olarak ayrımlaştırılamamaktadır. Fiziksel kimliklerini ortaya koymaksızın, sohbet odalarında dolaşmanın tehlikesi, ileri yıllarda gerçek sosyal hayattan çekilme davranışları ile kendini gösterebilecektir.
3- Sosyal Etkiler
İlk başta internetin, karşılıklı etkileşime de olanak tanıdığını belirtmiştik. Bu sanal dünyadaki ilişkilerle, gerçek ilişkiler arasındaki fark ,çocuklar tarafından tam olarak ayrımlaştırılamamaktadır. Fiziksel kimliklerini ortaya koymaksızın, sohbet odalarında dolaşmanın tehlikesi, ileri yıllarda gerçek sosyal hayattan çekilme davranışları ile kendini gösterebilecektir.
Gerçekte çok içe dönük biri internetle kendine güven duygusunu destekleyecek arkadaşlar edinebilir. Uzun süre internette chat yapan çocukların gerçek hayatta arkadaş edinme sıkıntısı çektiği yapılan araştırmalarla saptanmıştır. Bir araştırmada WEB gezintilerinde, çocukların kendilerini nasıl hissettikleri sorulduğunda cevap en çok “yalnız” olmuştur. Bu yalnız çocuklar, giderek toplumda iletişim kurmakta zorlanmakta, topluma karşı olumsuz duygu ve düşünceler beslemeye başlamaktadır.
Ayrıca yine bir araştırmada, aşırı internet kullanan çocukların daha az kitap okudukları saptanmıştır.
İnternet konusunda yapılan araştırmalardan çarpıcı örnekler şu şekilde sıralanabilir.
Anne babalar %62 oranında çocuklarının hangi sitelerde dolaştıklarını bilmemektedirler.
Çocuklara hangi sitelere girdikleri sorulduğunda %44’ü oranında seks içerikli sitelere, %14’ü bomba imalatı sitelerine, %12’si nereden silah alabilecekleri bilgisini içeren sitelere girdiklerini belirtmişlerdir. %43’ü ailesinin internet konusunda bir kural koymadığını, %31’i ailesinin kuralları takip ettiğini, %26’sı ise kurallara rağmen istediklerini yaptıklarını belirtmişlerdir.
Çocuklara hangi sitelere girdikleri sorulduğunda %44’ü oranında seks içerikli sitelere, %14’ü bomba imalatı sitelerine, %12’si nereden silah alabilecekleri bilgisini içeren sitelere girdiklerini belirtmişlerdir. %43’ü ailesinin internet konusunda bir kural koymadığını, %31’i ailesinin kuralları takip ettiğini, %26’sı ise kurallara rağmen istediklerini yaptıklarını belirtmişlerdir.
22 Mar 2016
TARİHTEN GÜNÜMÜZE ÇOCUK RUH SAĞLIĞI GELİŞİMİ
-Doğum sırasında gelişen olaylar
-Doğum sonrası çocuğun yaşadıkları. Doğum öncesi dönemde aile içinde yaşananlardan çocuğun haberdar olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.Annenin hamilelikteki ruhsal durumu önemlidir. Doğum sırasında çocuğun bir ömür boyu hayatını etkileyebilecek riskler vardır.Örneğin çocuğun doğum sırasında oksijensiz kalması gibi… Çocuk doğum sonrasındaki 0-2 yaş döneminde sürekli büyüme ve gelişim içindedir.Bu yaşlardaki çocukların üç temel ihtiyacı vardır.Bunlar uyku,beslenme ve dışkı ihtiyacıdır. 2-6 yaş İlk çocukluk dönemidir.Bu dönem de çocuk sürekli iletişim ve etkileşim içindedir.Çocukta organizma sürekli değişir.Bu dönemde büyüme,olgunlaşma ve öğrenme öğeleri dikkat çeker.Çocuk kültüre uygun beceri ve davranış kazanır. 6-11 yaş Son çocukluk dönemi.Bu dönem çocuğun dış dünyaya ilk adımı attığı dönemdir.Çocuğun davranışlarının şekillenmesinde okul çok önemli bir faktördür.Çocuğu etkileyen faktörlere okul da dahil olmuştur. Çocuğun hayatında öğretmen önemli bir rol model oluşturur.Dahası çocuğun kişilik gelişiminde öğretmenin katkısı küçümsenmemelidir. 11 -18 yaş ergenlik dönemi.Dünyadaki tüm ruh sağlığı otoritelerince çocuğun en kritik dönemi olarak tarif edilir. Kız ve erkek çocuklarında ergenlik dönemi farklılıklar gösterebilir. Çünkü psiko-motor gelişim kız ve erkek çocuklarında farklı seyredebilir. Bu dönemdeki çocukların davranışlarında karşıtlık ve dengesizlik dikkat çeker.Anne baba çocukla iletişimi mutlaka açık tutmalıdır.(12-13yaş) 14’lü yaşlarda genç dışadönüktür.Davranışlarında kimi zaman eleştirel kimi zamanda başkalarının yerine kendisini koyabilir.. 15’li yaşlarda kayıtsız davranışlar gösterebilir.Duygusal,hassas ve kendini tanımaya yönelik tutumlar sergileyebilir.Ergen bağımsız olmaya dikkat eder.Arkadaş grupları genç için oldukça önemlidir. 16’lı yaşlarda ergen kendine güvenmek ister.Aile için önemli olduğunu hissetmek ister.Duygu ve davranışlarını çok kolay sergileyemezler. ÇOCUK RUH SAĞLIĞI NELERİ İÇERİR Çocuk ruh sağlında temel amaç sağlıklı gelişen bireyler yetiştirmektir.Normal seyreden ruh sağlığı birey aile ve toplum için önemlidir. Kişilerin sağlıklı davranış ve tutum geliştirmeleri için koruma şartlarını ortaya koymak gereklidir. Bazen çocuk ruh sağlığı gelişiminde her şey yolunda gitmeyebilir.Yaşanılan topluma uygun ruh sağlığı hastalıklarının tanı kriterleri oluşturulmalıdır. Ortaya çıkabilecek olumsuz tutum ve davranışların telafisi için ruhsal bozuklukların sağaltımını gerçekleştirilmelidir.Bu çalışmalar multidisipliner yaklaşımlarla sürdürülmelidir. ÇOCUK RUH SAĞLIĞINI İLGİLENDİREN DİĞER BİLİM DALLARI • Ruh Bilimi • Eğitim Bilimleri • Sosyoloji(toplum bilim) • Sosyal Hizmet Bilimi • Psikoloji Bilimi • İstatistik Bilimi • Ekonomi Bilimi1 • Antropoloji Bilimi vb. ÇOCUK RUH SAĞLIĞINDA ETKİLİ UNSURLAR • Aile • Okul ve Öğretmen • Çocuğun yakın çevresi akrabalar vb. • Çocuk Psikiyatristleri • Sosyal Hizmet Uzmanı • Psikolog • Hukukçular • Sosyal Hemşire vb. • Odyologlar. DÜNYADA ÇOCUK RUH SAĞLIĞI GELİŞİMİ Çocuk ruh sağlığı 1930’lardan sonra gelişmiştir. 1959 yılında Amerikan Nöroloji Psikiyatri derneği tarafından bilim dalı olarak kabul edilmiştir. M.Ö. Ağır Zeka Özürlü ve Ruhsal problemli çocuklar öldürülmüştür 18yy Fransa da Dr J.Gaspard Ormanda hayvanlar arasında kalmış Kurt Çocuk Victor ile çalışmıştır. Orta Çağda zeka ruhsal problemli çocukların Şeytan tarafından bu hale getirildiği düşünülürdü. Zeka geliştirmeye yönelik öğretim çalışmaları ve gözlemleri olmuştur.Bu çalışmalar çocuk ruh sağlığı alanında Dünyada yapılan ilk çalışmalardır 1841’de İsviçre de Dr Gügenbühl ruhsal problemli çocuklar için ilk yatılı kurumu açmıştır.Fransa’da Binet çocukların zekalarını ölçmek için SİMON-BİNET zeka testini geliştirdi.(1911) Bu test ABD’de Stanford Üniversitesinde daha da geliştirildi. ABD’de çocuk mahkemesi çocuk suçlarnın nedenlerinin incelenmesi için Aile Araştırmasına önem verdi.(1909) Bu nedenle Amerika da Sosyal Hizmet Uzmanlığı mesleği hızla gelişti. Bu gelişmeler Amerika,Fransa,Almanya da Çocuk Rehberliği (Child Guidence) kuruluşlarını artırdı. İtalya da Dr Montessori çocuklar için eğitim metodu geliştirmiştir.(1907) ABD’de Segun ruhsal problemli çocuklar için teşhis ve tedavi merkezi açmıştır. Çocuk ruh sağlığı alanında çalışan Psikityatristler çocuk psikozu ve psikanalize yöneldiler. Fransa’da Robin çocuk nöro-psikiyatri kitabını yayınladı. Tramer ve Kanner 1935’te çocuk gelişim basamaklarında ortaya çıkabilecek ruh sağlığı problemlerini belirlediler. Klein ve Anna Freud çocuk ruh sağlığı analizini yaptılar.(1920) Amerikada 1920 de 20’den fazla Çocuk Ruh Sağlığı merkezi açılmıştır.İngiltere de böyle merkezlerin sayısı 102 olmuştur. Almanya da her mahallede Kindergarten açılmıştır Dünyada ruh sağlığının teşhis tedavisine yönelik ilk tesis 1884 yılında açılmıştır. Frobel PEDAGOJİ’de ilk defa metotlar geliştirdi TÜRKİYEDE ÇOCUK RUH SAĞLIĞININ GELİŞİMİ Selçuklular ve Osmanlılar ruh sağlığı problemi olan çocukları VAKFİYELER’de barındırmışlardır. 1305 Amasya ve Sivas’ta DARÜŞŞİFA’lar yani şifa evleri açılmıştır. Musul-Erbil’de Gökbörü’de bu çocuklara bakılmış,Manisa Saruhanlı’da Körhanede şifa verilmeye çalışılmıştır. Fatih Sultan Mehmet medrese ve hastane açmıştır.Hasekide DARÜŞŞİFA’da bu çocuklara hizmet verilmiştir. Türklerde 120 vakfiye çalışmıştır.Bu yıllarda Türkler yataklı kurum açarken Avrupa da ruhsal problemli çocukların,uğursuzluk getirdiği,içine şeytan girdiği düşünülerek zincirlere vurulmuşlardır 1868’de Tuna valisi Mithat Paşa çocuk ıslah ve sanat evi açmıştır. 1895’te ruh sağlığı bozuk olan çocuklar Darülacezede barındırılmıştır. 1921’Himaye-i Etfal Cemiyeti yani Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kurulmuştur. 1930’da Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesinde yataklı koğuş açılmıştır. 1957 Milli Eğitim Bakanlığı Rehberlik Araştırma Merkezlerini(RAM) kurmuştur. 1956’da İstanbul tıp fakültesinde çocuk psikiyatrisi kliniği açılmıştır.Velhan Özbek ve Rıdvan Cebiroğlu bu çalışmaların öncüleridir. 1958’Mualla Öztürk Hacettepe Üniversitesinde Çocuk psikiyatrisi kliniği kurmuştur. İzmir de bu çalışmaları Oya Tuncel başlatmıştır. ÇOCUKTA RUH SAĞLIĞI GELİŞİMİ Çocukta ruh sağlığı gelişiminin 3 yönü vardır 1. Psikolojik Ruhsal Gelişim:Çocuğun duygu düşünce ve davranışlarındaki değişimleri içerir 2. Motor Bedensel Gelişim:Çocuğun atlama,zıplama,tutma gibi bedensel becerilerini kapsar. 3. Sosyal Toplumsal Gelişim:Çocuğun sosyal,kültürel ve ahlaki değerlerindeki değişmeler ve gelişmeler esas alır. ÇOCUKTA RUH SAĞLIĞI GELİŞİMİNDE ETKİLİ FAKTÖRLER 1-Genetik Faktörler:Çocuğun doğuştan getirdiği anne baba merkezli kişisel özelliklerdir. 2-Çevresel Faktörler:İki önemli faktör vardır. Fiziki çevre koşulları -Coğrafi şartlar:Çocukta kişilik gelişimi iklimin sıcak veya soğuk oluşuna göre şekillenebilir. -Hastalık:Çocukta büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu yaşalar 0-18 yaşlarıdır.Bu dönemdeki bir hastalık psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkiler. -Hayat koşulları:Sağlıksız fiziki şartlar,yaşanan mekan,olumsuz çevre çocuğun ruh dünyasını da etkiler. -İlaç zehirlenme:Akademik becerilerin en hızlı şekillendiği yaşlardaki hastalık ve ilaç kullanımı gelişim hızını düşürebilir. Toplumsal kültürel koşullar -Aile ortamı İlişkiler:Aile içi iletişim ve etkileşim ne kadar sağlıklıysa çocuk ruh sağlığıda o oranda etkilenir. -Okul ortamı:Çocuğun hayatı deneyimler kazandığı arkadaşlıklar kurduğu öğretmene hayranlık beslediği yegane ortamdır. -Toplumsal yaşam:Çocuklar istek ve tercihlerini kendileri oluşturmazlar.Ancak toplumda var olan genel geçer kurallara uyarlar. -Din Gelenek Moral değerler:Ailede var olan moral ve manevi değerler çocukların şahsiyetlerini şekillendirir. ANNE BABANIN ÇOCUK RUH SAĞLIĞINA ETKİLERİ Anne babanın çocuğuna karşı sergiledikleri davranışlar çocukları tüm hayatı boyunca etkiler. Bu unsurlar şöyle sıralanabilir. Sevgi Faktörü:Çocuğu sevmek yada reddetmektir.Dünyadaki her çocuk anne karnından itibaren sevmek sevilmek ihtiyacında olan bir varlıktır Araç Faktörü:Ailede çocuğa biçilen rol önemlidir.Çocuk aile için gerçekten ihtiyaçmıdır.İstek dışı aileye katılan bir varlık mı dır.Anne kazara hamile kalıp çocuğu doğurmuş olabilir.Erkek çocuk istenirken kız çocuk doğmuş olabilir.Kötü giden evlilikleri doğan çocuk kurtarmış olabilir.Erkek çocuklara ailenin neslini devam ettiren çocuk şeklinde bakılabilir. Değer Faktörü:Çocuk yetiştirirken bu çocuk bizim her şeyimiz şeklinde yaklaşılır.Yada biz bu çocuğa katlanıyoruz şeklinde değerlendirilir. Çocuğa Yansıtılan Endişe Faktörü:Bazı anne babalar çocuğun bireyselliğini engelleyebilir.Bazı ailelerde çocuk yokmuş gibi davranabilir. Otorite Faktörü Bir takım aileler çocuğa aşırı koruyucu davranış yada aşırı baskıcı davranış sergiler.Kimi ailelerde çocuğun bir başıboş davranmasına imkan verir Eleştiri Faktörü Anne babalar kimi zaman çocuğun her söylediğini eleştirir.Bazen de çocuğun varlığına hiç aldırış etmezler. Başarı Faktörü:Anne baba tarafından çocuk yerinde ve zamanında takdir görür ve başarısı ödüllendirilir.Tersi durumda ise çocuk sürekli başarısız görülür. ERİKSON A GÖRE ÇOCUKTA RUH SAĞLIĞI GELİŞİMİ BASAMAKLARI Çocuğun kendini güvende bilmesi:Çocuk için iki temel ihtiyaç sevgi ve güvendir. Girişkenlik becerisi:Çocuk ailede güvenli olması için kabul görmelidir. Otonomi duygusu:Aile çocuğun bireysel yeteneklerini kullanmasına izin vermelidir. Başarılı olmak duygusu:Takdir ve onay çocuk için önemlidir. Özdeşim kurma ihtiyacı:Anne babanın kararlı ve etkin tutumları çocuklara örnek oluşturur İnsana/Anneye bağlılık duygusu:Çocuk için 0-3 yaşları anneyle ortak yaşanılan dönemlerdir. Verimli faydalı olma duygusu:Çocuklar üretken ve başarılı olmayı yetişkin bireylerden öğrenir. Toplumsallık Birliktelik Duygusu:Çocuklar içine doğdukları toplumun kültürüne uygun davranışlar geliştirerek büyürler. FREUD’A GÖRE RUH SAĞLIĞI GELİŞİM BASAMAKLARI İlk bebeklik=Oral dönem 0-2 yaş=süt çocuğu İkinci bebeklik=Anal dönem=2-6yaş=Oyun çocuğu İlk çocukluk dönemi=Latans dönem=6-12 yaş=Okul çocuğu İkinci çocukluk=Fallik dönem=12-18yaş=püberte Erginlik dönemi=18 yaş +=Güvenlik Genç erişkin Erişkinlik Olgunluk Yaşlılık SONUÇ: Yukarıda sıralanan gelişim basamaklarındaki sapmalar çocuk ruh sağlığı gelişiminde problemler ortaya çıkarır.Bunlar; Güvensiz kişilik yapısı Şüphecilik duygusu Aşağılık duygusu Suçluluk duygusu KISACA ÇOCUK DAVRANIŞ ve UYUM ZORLUĞU YAŞAR. |
ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİNDE AİLENİN ROLÜ
Çocuk gelişimi ve eğitiminde ailenin rolünü açıklayan kuramsal çerçeve değişik yaklaşımlara dayanmaktadır. Çocuk gelişimi ve eğitimi çevresel koşullar nedeniyle risk altında olduklarına inanılan çocukların bilişsel ve sosyal gelişmelerini erken yaşlarda desteklemek gerekir. Küçük çocukların, özellikle de içinde yaşadıkları çevre koşullarına bağlı olarak olumsuz konumda olanların eğitimi, gelişimi, bakım ve korunmasının sağlanması toplumun sorumluluğundadır. Olumsuz koşulların yarattığı etkilere sonradan tedavilerle çare bulmaya çalışmaktansa, çevre koşullarının yaratabileceği olumsuz etkileri önlemek amacıyla anne ve babalara büyük görevler düşmektedir.İnsan yaşamında, doğumdan önce başlayan ve hayatın sonuna kadar etkisini sürdüren bir kurum olarak aile, fizyolojik olduğu kadar ekonomik, kültürel ve toplumsal yönleriyle de çocuğun ruhsal gelişimini, davranışlarını biçimlendirip yönlendirir. Aile, çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli ortam ve toplumsal kurumdur. Aynı zamanda, aile ciddi duygusal rahatsızlıkların, gerilim ve çatışmaların da kaynağı olabilir. Aile içi çatışmalar ve şiddet, kötü muamele gören çocuklar, yatma ve yeme ile sınırlandırılmış ilişkiler, engellenme ve başarısızlıklar, duygusal ya da diğer doyumsuzluklar da aile yaşamında karşılaşılabilen sorunlardır. Aile, tüm yönleriyle incelenmesi son derece güç bir yaşama ortamıdır.Çocuğun kendini tanıması, kişiliğini kazanması ve uyum sağlamasında anne-baba tutumlarının yeri çok önemlidir. Çocuğun ruh sağlığı ve sağlıksızlığını belirleyici en temel etkenlerden biri, kötü alışkanlıklar edinip edinmemesidir.Çalışmamızdaki amaç; “çocuk gelişimi ve eğitiminde annenin ve babanın rolü nedir?” şeklinde bir soruya reçete olacak bir çalışma yapmaktan ziyade, literatürde yer alan kaynakları tarayarak, bilimsel yöntem çerçevesinde konuyu detaylı bir şekilde incelemek, yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda bir takım öneriler getirmektir.Bu kapsamda çalışmamızda, anne ve babanın tutumları, çevresel koşullar ve aile, çocuk gelişimi ve eğitimi konuları ele alınmıştır.
1. ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ - ANNE BABA EĞİTİMİ
Erken çocukluk döneminde anne baba eğitim programlarının önemi ve gerekliliği bilinmektedir. Ülkemizde konu ile ilgili yapılan çalışmalar ise oldukça yetersizdir. Bu nedenle, toplumumuzun gereksinimlerini karşılayacak farklı anne baba eğitim programlarının geliştirilmesi ve mevcut programların yaygınlaştırılması önem kazanmaktadır(Şahin ve Ersoy, 1999).Çocuğun çevresinin çocuğun büyüme ve gelişmesini nasıl etkilediği konusuna duyulan bu ilginin sonucu olarak erken çocukluk eğitimi programlarında çocuk merkezli bir yaklaşımdan ekolojik bir yaklaşıma doğru kayma gözlenmektedir. Böylece çocuk, ailesi ve onlar için mevcut olan sosyal destek arasındaki ilişkilerin önemini vurgulayan yaklaşımın pek çok eğitim ve gelişim programında somut olarak yer aldığı görülmektedir.Gelişimin etkileşimsel (transactional) yorumu ve Bronfenbrenner’in aileyi, daha geniş ekolojik sistemler çerçevesi içine yerleşmiş bir sistem olarak gören bakış açısı çocuk eğitimi programlarının temelinde yatan felsefeyi oluşturur. Burada amaç, hem çocuğa hem de çevresine eşit ağırlıkta önem vermektir. Böylece, çevrenin sunduğu deneyimler çocuktan bağımsız olgular olarak görülmezler.Gelişim, çocukla ailesi ve sosyal çevresi tarafından sağlanan deneyim arasındaki dinamik etkileşim olarak görülür. Çocuğa ve çevresine gelişim sürecinde eşit önem verilmektedir. Çocuğun biyolojik bir organizma olarak yakın çevreyle etkileşiminin ve çocuğun sosyal gelişiminde sistemlerin etkileşiminin yeri önemlidir. Çocuğun bakım ve gelişiminde yakın çevrenin rolü yaşamsaldır.
Erken çocukluk gelişim ve eğitim programlarının etkilerinin uzun ömürlü olmasının anneye etkin ve önleyici bir rol veren ve aileye sosyal destek sağlayan programlarla gerçekleşebileceğine inanılmaktadır.Ekolojik bakış açısı, çocuğun gelişiminde etkileşimlerin önemini vurgular ve ailenin çevrenin asıl etki oluşturan ve çocuktan etkilenen bileşeni olduğunu belirtir. Bu çift yönlü etkileşimin hem çocuk hem de aile için farklı sonuçlar doğurduğuna inanılır. Çocuklar ve ailelerdeki değişikliklerin, ilişkinin dinamiğinde ve etkileşimin sonuçunda değişikliklere yol açacağını öne sürmektedir. Örneğin, bilgisi, beklentileri, öğretme becerileri ve tutumlarındaki değişiklikler sonucu anneki değişim çocuğun büyüme ve gelişmesinde değişikliklere yol açabilir.Meisels, “Bütün araştırma bulguların anne ve babaların sergiledikleri davranışların niteliğinin bebek ve küçük yaştaki çocukların gelişiminde değişiklikler yarattığını göstermektedir” diyerek konuya farklı bir bakış açısı getirmiştir. Ana-babalara hem çocuk yetiştirmeye ilişkin yeni beceriler ve ek bilgiler öğretilebileceği hem de kendi çocuklarına özgü gelişimsel sorunlarda yardım edilebileceğine ilişkin bu bulgular inandırıcı görünmektedir. Ev ziyareti, ana-baba grupları ve ana okulları gibi erken destek yöntemlerine katılımın çocuklar ve aileleri üzerindeki hem kısa hem de uzun dönemli etkilerini tanımlayan zengin araştırma bulguları mevcuttur(Turan ve diğerleri, 1996).Anne-babalara çocuk gelişimi ve eğitimi ile ilgili beceriler öğretmeyi amaçlayan programların mantıksal temelini tartışırken Gordon, çocukların zihinsel davranışları ve kişilik gelişimiyle ilişkili üç farklı aile etkeninin öneminden bahsetmektedir. Bu etkenlerden birincisi demografik özellikler, ikincisi aile etkileşimi, üçüncüsü ise bilişsel ve duygusal etkenlerdir.
Bilişsel etkenler, çocuğun bilişsel gelişiminde ana-babanın rolünü, evde varolan bilişsel ortamı, ana-babanın çocuğun bilişsel işlevlerine karşı tutumunu içerir. Duygusal etkenlerse, çocuğu yönlendirmedeki tutarlılığı, çocukla iletişimi, annenin duygusal olarak kendini güvende hissetme düzeyini ve öz saygısını içerir. Bu mantıksal temele dayanılarak, destek programlarının hedeflerinden biri de evde, bilişsel ve duygusal etkenlerin olumlu öğelerini geliştiren bir öğrenme ortamı sağlamaktır. Aile çevreden arınmış bir ortamda işlev görmemektedir; tam tersine (daha büyük bir makro-sistemin içine yerleştirilmiş olan ekzo-sistemle etkileşim içine giren) mezo-sistemle bütünsel bir ilişki içindedir. Yani, Gordon, ana-baba eğitim programlarındaki sistem yaklaşımına ilişkin düşüncelerinde ev, okul ve topluluk arasındaki bağların rolünü vurgulamaktadır(Myers, 1990).Çocuğun içine doğduğu aile ortamının ve sahip olduğu özelliklerin gelişimi belirlemede önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu durumda çocuğun gelişim ve eğitiminde bu derece belirleyici etkileri olan aile bireylerinin çocuk gelişimi ve eğitimi konularında bilgilendirilmeleri, bilinçlendirilmeleri ve öğrendiklerini davranışa dönüştürebilmeleri için belli bir program çerçevesinde eğitilmeleri gerekmektedir (Üstünoğlu,
Erken çocukluk gelişim ve eğitim programlarının etkilerinin uzun ömürlü olmasının anneye etkin ve önleyici bir rol veren ve aileye sosyal destek sağlayan programlarla gerçekleşebileceğine inanılmaktadır.Ekolojik bakış açısı, çocuğun gelişiminde etkileşimlerin önemini vurgular ve ailenin çevrenin asıl etki oluşturan ve çocuktan etkilenen bileşeni olduğunu belirtir. Bu çift yönlü etkileşimin hem çocuk hem de aile için farklı sonuçlar doğurduğuna inanılır. Çocuklar ve ailelerdeki değişikliklerin, ilişkinin dinamiğinde ve etkileşimin sonuçunda değişikliklere yol açacağını öne sürmektedir. Örneğin, bilgisi, beklentileri, öğretme becerileri ve tutumlarındaki değişiklikler sonucu anneki değişim çocuğun büyüme ve gelişmesinde değişikliklere yol açabilir.Meisels, “Bütün araştırma bulguların anne ve babaların sergiledikleri davranışların niteliğinin bebek ve küçük yaştaki çocukların gelişiminde değişiklikler yarattığını göstermektedir” diyerek konuya farklı bir bakış açısı getirmiştir. Ana-babalara hem çocuk yetiştirmeye ilişkin yeni beceriler ve ek bilgiler öğretilebileceği hem de kendi çocuklarına özgü gelişimsel sorunlarda yardım edilebileceğine ilişkin bu bulgular inandırıcı görünmektedir. Ev ziyareti, ana-baba grupları ve ana okulları gibi erken destek yöntemlerine katılımın çocuklar ve aileleri üzerindeki hem kısa hem de uzun dönemli etkilerini tanımlayan zengin araştırma bulguları mevcuttur(Turan ve diğerleri, 1996).Anne-babalara çocuk gelişimi ve eğitimi ile ilgili beceriler öğretmeyi amaçlayan programların mantıksal temelini tartışırken Gordon, çocukların zihinsel davranışları ve kişilik gelişimiyle ilişkili üç farklı aile etkeninin öneminden bahsetmektedir. Bu etkenlerden birincisi demografik özellikler, ikincisi aile etkileşimi, üçüncüsü ise bilişsel ve duygusal etkenlerdir.
Bilişsel etkenler, çocuğun bilişsel gelişiminde ana-babanın rolünü, evde varolan bilişsel ortamı, ana-babanın çocuğun bilişsel işlevlerine karşı tutumunu içerir. Duygusal etkenlerse, çocuğu yönlendirmedeki tutarlılığı, çocukla iletişimi, annenin duygusal olarak kendini güvende hissetme düzeyini ve öz saygısını içerir. Bu mantıksal temele dayanılarak, destek programlarının hedeflerinden biri de evde, bilişsel ve duygusal etkenlerin olumlu öğelerini geliştiren bir öğrenme ortamı sağlamaktır. Aile çevreden arınmış bir ortamda işlev görmemektedir; tam tersine (daha büyük bir makro-sistemin içine yerleştirilmiş olan ekzo-sistemle etkileşim içine giren) mezo-sistemle bütünsel bir ilişki içindedir. Yani, Gordon, ana-baba eğitim programlarındaki sistem yaklaşımına ilişkin düşüncelerinde ev, okul ve topluluk arasındaki bağların rolünü vurgulamaktadır(Myers, 1990).Çocuğun içine doğduğu aile ortamının ve sahip olduğu özelliklerin gelişimi belirlemede önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu durumda çocuğun gelişim ve eğitiminde bu derece belirleyici etkileri olan aile bireylerinin çocuk gelişimi ve eğitimi konularında bilgilendirilmeleri, bilinçlendirilmeleri ve öğrendiklerini davranışa dönüştürebilmeleri için belli bir program çerçevesinde eğitilmeleri gerekmektedir (Üstünoğlu,
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE DİL GELİŞİMİ
Çocuklar 2 yaşlarına kadar herhangi bir zihinsel etkinlik göstermekte zorlanırlar. İlk ayın sonuna kadar olan dönemde bebeklerde emme, tutunma gibi refleks devinimlerin dışında başka bir davranışa rastlanmaz. 1-3 ay arasında bebekler, emme, elini açıp kapama, yorganına dokunma gibi hareketleri hiçbir amaca bağlı olmaksızın yapmaya başlar, zamanla bunları yinelemekten hoşlanır hale gelir.Anadili eğitimi, okul öncesi dönemde, duyu algı eğitiminin en önemli alanını oluşturmaktadır, çünkü anadil, insanı insan yapan temel etkinliktir. Her çocuk bir anadil ortamında doğar. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, çocuk bulunduğu ortamda konuşulan anadilinin temel yapısal özelliklerini 4-5 yaşına kadar kazanır. Anadili, en önemli anlaşma ve iletişim aracıdır. Bütün zihinsel yetenekler, algılama, sonuç çıkarma, bağlantılar kurma, karşılaştırma, genelleme, sınıflama, soyutlama, anlatma, problem çözme ve benzeri yetenekleri oluşturup, geliştirme anadille gerçekleşir.Bir bebeğin gelişme süreci ile tarihsel gelişimi içindeki insanın bugünkü özelliklerini kazanma süreci benzerlik gösterir.
Nasıl, insan, ilk önceleri dış dünya ile ilişki kurabilmek için bedenini, çevredeki nesneleri daha sonraları da yaptığı aletleri ve prototip olarak dili kullandıysa; bebek de önce çevreyle ilişki kurmak için ellerini, kollarını, başını, bütün vücudunu kullanır. Sesli iletişim bebekte ağlamalar, çığlıklar, cıvıldamalar şeklinde başlar, daha sonra bunları, sesler, heceler, tek tek kelimeler, kısa cümleler izler. Uzmanlar arasındaki, dil gelişimiyle ilgili en yaygın görüş, 6 aya kadar bütün bebeklerin aynı dili konuştuğu, yani çeşitli sesler çıkardıkları şeklindedir. İkinci altı ayda çocuk, çevresinde duyduğu seslere özel bir duyarlılık geliştirmeye başlar. Anadiline ait seslere duyarlılık geliştirmeye başlayan çocukta, anadili gelişimiyle ilgili ilk temeller oluşmaya başlar. Çocuklarda dil gelişim Piaget’e göre;
1. Agulama Süreci
2. Tek Sözcük Evresi
3. Telgrafik Konuşma
4. İlk Gramer Süreci
aşamalarından oluşur. Piaget’in gelişim dizgesi ve özelliklerini de içeren dil gelişimini şöyle özetlenebilir:
Agulama Evresi
Bu dönem doğumdan itibaren 12 ay süresince bebeğin sesleri çıkarma sürecini kapsar. Kendi içinde 3 aşama geçirir:
Ağlama Evresi ( 0-2 ay): Bebekler ağlarken, ileride konuşmada kullanılacak seslere temel teşkil edecek olan sesleri bilinçsizce çıkarırlar. Örneğin, çocukların sıkıntıları, ihtiyaçlarını belli etmek amacıyla ağlarken, esnerken ya da çığlık atarken “o-u” gibi ünlü ve “ng-m” gibi ünsüz sesleri çıkardıkları saptanmıştır.
Babıldama Evresi (2-5 ay ): Bebekler bu evrede, ünlü ve ünsüzleri birlikte çıkarmaya başlarlar; ba-da-ma gibi. Bu sesler ilk kelimelerin oluşmasından sonra da devam eder. Bu dönemde çıkarılan seslerin ve hecelerin evrensel olduğu anadiline özgü olmadığı anlaşılmıştır.
Çağıldama Evresi ( 6-12 ay): Kullanılmayan sesler giderek yok olur ve ailenin kullandığı sesler 2 yıl içinde ilk sözcükleri oluştururlar. Bu süreç sırasında anne ve baba bebeğe gülümseyerek, onu ödüllendirerek daha fazla ses çıkarmasını sağlayabilirler. Ancak bu bebeklerin daha çabuk konuşmasını sağlamayabilir.
Bu dönemde bebekte konuşma organları olgunlaşır ve bebek ilk heceleri çıkarmaya başlar. 1 yaşına doğru, ilk kelimelerini söylerler.
Tek Sözcük Evresi (12-18 ay)
Konuşma açısından kritik bir dönemdir. Bu dönemde çocuğun ilgisi konuşmadan çok çevreyi keşfetmeye yöneliktir. Çocukların, ilk başlarda çıkardıkları tek sözcükler çok anlamlıdır ve bir sözcükle çok şey anlatmaya çalışırlar. Bunun sebebi de çocukların nesnelerin adını bilmemelerinden kaynaklanmaktadır. Çocuklar özel sesleri tek bir sözcükle kullanarak anlamlı üniteler oluşturacak şekilde birleştirirler. Bunlara morgem denir. Morgemlerin büyük bir kısmı günlük konuşmada kullanılan kelimelerdir. Örneğin bir bebek su dediğinde bunun su istiyorum anlamında söylediği annesi tarafından anlaşılır. Kelimeler bir kez kullanılmaya başlandıktan sonra anne ve babalar dil gelişimine yardımcı olabilirler. Öncelikle çocukların kullandığı kelimelerle bağlantılı kelimeleri öğreterek ve karşılıklı konuşma için bir model oluşturarak kelime hazinelerini geliştirebilirler. Örneğin “ Senin adın Ahmet mi?” biraz beklenir ve sanki çocuk cevap vermiş gibi “Demek senin adın Ahmet” denir, yine beklenir vb. böylece çocuğa cevap verebileceği konuşma aralıkları sağlanır.
Çocukların ilk kelimeleri arasında isimlerin başta geldiği bilinmektedir. Ayrıca, anladıkları kelime sayısı da, kullandıkları kelime sayısından daha çoktur.
Kelimelerin Birleştirilmesi Dönemi( Telgrafik Konuşma, 18-24 ay)
Yaşamın ikinci yılında kelime hazinesi hızla artar. Bazı bebekler birinci yaş günlerinde bir iki kelime, bazıları ise bir düzine bilebilir. 2 yaş civarında çoğu bebek 50 kelime kullanırken bazıları birkaç yüz kelime kullanabilirler. 1.5-2 yaş arası iki kelimeyi peş peşe söyleyerek cümlecikler oluştururlar. 2 yaşından sonra ise, iki kelimeyi birleştirerek basit cümleler kurmaya başlarlar. Sözcüklerin sonuna –yor veya –dı eki getirebilirler, iki üç kelimelik birleşimler yapabilirler.
İlk Gramer Süreci ( 24-60 ay)
2.5 yaş civarında ise, kelime dağarcıklarındaki kelime sayısı 300’ü bulmuştur ve bu arada gramer yapısı da hızla gelişir, 2.5-4 yaş arasında soru sorma ve konuşma isteği gelişir. Konuşma çok akıcı olmasa da 3-4 ya da daha fazla kelimeyle cümleler kurarlar. Çocuk kelimeleri alışıldık tarzda sıralamaya başladığında grameri kullanmaya başlamıştır. Gramer kuralları kullanılan kelimelerin ve cümlenin bütün anlamını etkiler. Çocuklar bütün çocuklukları boyunca ve ilköğrenimde cümle yapılarında dönüştürmeleri öğrenerek gramerlerini geliştirirler. Cümlede isim, fiil, sıfat ve buna benzer yapıları öğrenirler.
İLK BEŞ YILDA DİL GELİŞİMİNDE GÖRÜLEN TEMEL AŞAMALAR
0-1 ay Ağlamanın dışında başka sese rastlanmaz.
2-5 ay Bebek “agu” sesleri çıkarır.
6-12 ay Bebek, sesleri kendi kendine tekrar eder.
12 ay İlk kelime, bir sesi , bir nesneyi veya olayı belirtmek için düzenli bir biçimde ilk kez kullanılır.
12-18 ay Cümle yerine kullanılan tek kelime, iki heceli ve kelimeli ifadeyi ilk defa kullanır.
18-24 ay İki kelimeyi bir cümle içinde sık sık kullanır.
24-60 ay Kelime hazinesi artar, cümlelerde kullanılan kelime sayısı artar.
OKUL ÖNCESİ HAREKETLİ OYUN ÖRNEKLERİ
BEDENSEL KOORDİNASYON GEREKTİREN BELİRLİ MANİPULATİF HAREKETLERİ YAPABİLME
OYUN ADI: AMAN AVCI VURMA
KAZANIMLAR:
1)FARKLI AĞIRLIKTAKİ NESNELERİ TAŞIYARAK BELİRLİ BİR HEDEFE ATAR.
2)YÖNERGEYE UYGUN OLARAK NESNEYİ DOĞRU YERE FIRLATIR.
2)YÖNERGEYE UYGUN OLARAK NESNEYİ DOĞRU YERE FIRLATIR.
OYUNUN UYGULANIŞI:
Çocuklar oyun alanına dağılırlar.Ebe seçilen çocuğa bir top verilir.Çocuk topu arkadaşlarının bacaklarına değecek şekilde fırlatır.Topun değdiği çocuk topu alarak arkadaşlarının bacaklarına doğru fırlatır.Top kimseye değmez ise topu alarak yeniden oyuna başlar.
Çocuklar oyun alanına dağılırlar.Ebe seçilen çocuğa bir top verilir.Çocuk topu arkadaşlarının bacaklarına değecek şekilde fırlatır.Topun değdiği çocuk topu alarak arkadaşlarının bacaklarına doğru fırlatır.Top kimseye değmez ise topu alarak yeniden oyuna başlar.
OYUN ADI: KÖPRÜ ALTINDAN TOP GEÇİRME
KAZANIMLAR:
1)NESNELERİ BELLİ BİR MESAFEDEKİ HEDEFE ATAR.
2)ZEMİN ÜZERİNE ÇİZİLEN ŞEKİLLER ÜZERİNDE DURUR.
1)NESNELERİ BELLİ BİR MESAFEDEKİ HEDEFE ATAR.
2)ZEMİN ÜZERİNE ÇİZİLEN ŞEKİLLER ÜZERİNDE DURUR.
OYUNUN UYGULANIŞI:
Çocuklar halka olur .Ayaklarını birbirine değmeyecek şekilde açarlar,belleri büküp ellerini dizlerine koyarlar,ebe seçilen çocuğun amacı topu arkadaşlarının ayakları arasından dışarıya yuvarlamaktır.halkadaki çocuklar ayaklarını oynatmadan elleriyle topu yakalamaya çalışırlar.
OYUN ADI: PALYAÇONUN KARNININ DOYUR
KAZANIMLAR:
1)SÖZEL YÖNERGEYE UYGUN OLARAK SIRAYA GEÇER.
2)NESNELERİ BELİRLİ BİR MESAFEDEKİ HEDEFE ATAR.
1)SÖZEL YÖNERGEYE UYGUN OLARAK SIRAYA GEÇER.
2)NESNELERİ BELİRLİ BİR MESAFEDEKİ HEDEFE ATAR.
OYUNUN UYGULANIŞI:
Oyun alanına kalın mukavvaya çizilmiş ağzı daire şeklinde oyulmuş bir palyaço resmi getirilir.Yüksekliği çocukların boyuna göre ayarlanır ve çocuklar arka arkaya sıraya geçerler.Hepsi sırayla ellerindeki topu palyaçonum ağzına atmaya çalışırlar.
Oyun alanına kalın mukavvaya çizilmiş ağzı daire şeklinde oyulmuş bir palyaço resmi getirilir.Yüksekliği çocukların boyuna göre ayarlanır ve çocuklar arka arkaya sıraya geçerler.Hepsi sırayla ellerindeki topu palyaçonum ağzına atmaya çalışırlar.
OYUN ADI: TOP TAŞIMA YARIŞI
KAZANIMLAR:
1) SÖZEL YÖNERGELERE UYGUN OLARAK ISINMA HAREKETLERİ YAPAR
2) GRUP ETKİNLİKLERİNİN KURALLARINA UYAR.
3) KENDİNİN VE BAŞKALARININ HAKLARINA SAYGI GÖSTERİR.
1) SÖZEL YÖNERGELERE UYGUN OLARAK ISINMA HAREKETLERİ YAPAR
2) GRUP ETKİNLİKLERİNİN KURALLARINA UYAR.
3) KENDİNİN VE BAŞKALARININ HAKLARINA SAYGI GÖSTERİR.
OYUNUN UYGULANIŞI:
Çocuklar iki gruba ayrılır.İki başlangıç çizgisi, birkaç metre uzağa da iki hedef çizgisi çizilir.Çocuklar düdük sesiyle topu avuç içlerinde tutarak hedef çizgiye doğru ilerlerler.Topu elinden düşürmeden,hedef çizgiye ilk önce ulaşan çocuk bir puan alır.En çok puan alan grup oyunu kazanır.
Çocuklar iki gruba ayrılır.İki başlangıç çizgisi, birkaç metre uzağa da iki hedef çizgisi çizilir.Çocuklar düdük sesiyle topu avuç içlerinde tutarak hedef çizgiye doğru ilerlerler.Topu elinden düşürmeden,hedef çizgiye ilk önce ulaşan çocuk bir puan alır.En çok puan alan grup oyunu kazanır.
OYUNUN ADI: TOP TOPLAMA OYUNU
AŞ GRUBU: 5
AŞ GRUBU: 5
KAZANIMLAR:
1)SÖZEL YÖNERGELERE UYGUN OLARAK TOP TOPLAR
2) VARLIKLARI RENKLERİNE GÖRE GRUPLAR.
OYUNUN UYGULANIŞI:
Çocuklar oyun alanına serbestçe dağılırlar.Bir sepet içine on onbeş kadar küçük top konur.Öğretmen topları çeşitli yerlere dağıtır .Çocuklarının birer birer topları getirip sepetin içine koymaları gerekir.Oyun iki ayrı renkte toplarla,iki ayrı gruba ayrılarak yarışma şeklinde de oynanabilir
Amaç-3…. Bedensel koordinasyon gerektiren belirli denge hareketleri yapabilme
1)SÖZEL YÖNERGELERE UYGUN OLARAK TOP TOPLAR
2) VARLIKLARI RENKLERİNE GÖRE GRUPLAR.
OYUNUN UYGULANIŞI:
Çocuklar oyun alanına serbestçe dağılırlar.Bir sepet içine on onbeş kadar küçük top konur.Öğretmen topları çeşitli yerlere dağıtır .Çocuklarının birer birer topları getirip sepetin içine koymaları gerekir.Oyun iki ayrı renkte toplarla,iki ayrı gruba ayrılarak yarışma şeklinde de oynanabilir
Amaç-3…. Bedensel koordinasyon gerektiren belirli denge hareketleri yapabilme
Oyun Adı: Çoban,Kuzular ve Kurt
Yaş: 5-6
Yaş: 5-6
Kazanım: Bedensel koordinasyonu sağlar.
Kazanım: Yönergeye uygun koşar.
Kazanım: İşitsel yönergelere uygun denge hareketlerini yapar.
Kazanım: Yönergeye uygun koşar.
Kazanım: İşitsel yönergelere uygun denge hareketlerini yapar.
Bir çocuk çoban seçilir. Bir çocuk kurt seçilir. Diğer çocuklar kuzu olurlar. Oyun alanının bir köşesine daire çizilir. Burası ağıl olur. Kuzular ağıldan uzakta durmaktadırlar. Çoban kuzularını bu ağıla götürecektir. Kuzular giderken kurt onları kapmaya çalışır. Çoban da kaptırmamaya çalışır. Kurt çobana saldıramaz. Çoban kurdu kovalayabilir.
Oyun kurdun “Hey çoban, haydi sürünü sür bakalım kuzularını.” Diye seslenmesiyle başlar. Çoban kuzularını önüne katar, kollarını açıp onları kurdun kapmasından koruyarak ağıla doğru sürer. Kurt da, sürünün sağından solundan, önünden arkasından saldırarak kuzuyu yakalamaya çalışır. Yakalanan kuzular oyundan çıkar, yakalanmadan ağıla girenler kurtulurlar. Kurt ağıla girenlere dokunamaz.
Oyun kurdun “Hey çoban, haydi sürünü sür bakalım kuzularını.” Diye seslenmesiyle başlar. Çoban kuzularını önüne katar, kollarını açıp onları kurdun kapmasından koruyarak ağıla doğru sürer. Kurt da, sürünün sağından solundan, önünden arkasından saldırarak kuzuyu yakalamaya çalışır. Yakalanan kuzular oyundan çıkar, yakalanmadan ağıla girenler kurtulurlar. Kurt ağıla girenlere dokunamaz.
Oyun Adı : Denizde dalga var.
Yaş: 5-6
Yaş: 5-6
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak koşar.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak zıplar.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak hoplar.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak koşar.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak zıplar.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak hoplar.
Çocuklar kendi aralarından her çocuğa bir balık adı verirler. Bir ebe seçilir. Oyun alanında istedikleri yerde bir daire çizerek yerlerinin belli ederler. Ebenin yeri yoktur. Ebe balıkların adını söyledikçe adı söylenen balık, ebenin arkasına geçer ve onunla gezmeye, hoplamaya, zıplamaya başlar. Ebe birden “Denizde Dalga Var” diye bağırmaya başlar. Ebenin arkasında balıklar istedikleri bir daireyi kapmaya çalışırlar. Açıkta kalan balık, ebe olur. Oyun yeniden başlar
Oyun Adı : Eşini Bul Otur.
Yaş: 5-6
Yaş: 5-6
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak kalkar.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak oturur.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak hoplar.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak oturur.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak hoplar.
Çocuklar oyun alanında ikişerli eş olurlar. Eşlerden biri iç dairede diğeri dış dairede olmak üzere içi içe iki daire oluştururlar. İç dairedeki çocuklar kendi aralarında, dış dairedeki çocuklar kendi aralarında, dış dairedeki çocuklar kendi aralarında el ele tutuşurlar. Öğretmenin başla komutu ile iç daire soldan, dış daire sağdan dönmeye başlarlar. Dairedekilerin ellerini bırakmamaları gerekir. Öğretmen “Eşini Bul Otur” dediğinde herkes eşini bulur. Öğretmenin önüne gelir ve oturur. Sona kalan eşler elenir.
Oyun Adı: Gölgeme Basma
Yaş: 5-6
Yaş: 5-6
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak koşar.
Kazanım : Sözel yönergelere uygun olarak koşar.
Çocuk sayısına göre bir alan belirlenir. Oyun sırasında bu alanın dışına çıkılmaz. Bir ebe seçilir. Ebe arkadaşlarını kovalayarak birinin gölgesine basmaya çalışır. Kimin gölgesine basarsa o kişi ebe olur. Oyun çocukların isteği doğrultusunda sürdürülür
ARI SOKACAK KAÇ
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar
Oyun alanına iç içe iki daire çizilir.Çocuklar yüzleri birbirine bakacak şekilde karşılıklı durarak iki daire oluştururlar.Çocuklar arasından bir tavşan ve bir arı seçilir.
Öğretmenin başla komutuyla tavşan kaçmaya,arı kovalamaya başlar.Diğer çocuklar ise “arı sokacak kaç” diye bağırırlar.Tavşan hangi çocuğun önünde durursa o çocuk daire içinden kaçmaya başlar.Arı onu kovalar.Tavşan ise arkadaşını yerine geçer.
Arıya yakalanan tavşan olur.
Öğretmenin başla komutuyla tavşan kaçmaya,arı kovalamaya başlar.Diğer çocuklar ise “arı sokacak kaç” diye bağırırlar.Tavşan hangi çocuğun önünde durursa o çocuk daire içinden kaçmaya başlar.Arı onu kovalar.Tavşan ise arkadaşını yerine geçer.
Arıya yakalanan tavşan olur.
AYNISINI YAP
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar.
KAZANIM : Belli bir engel üzerinden sıçrayarak atlar
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar.
KAZANIM : Belli bir engel üzerinden sıçrayarak atlar
Bir ebe seçilir.Diğer çocuklar tek sıra halinde arka arkaya dizilirler.Her çocuk,ebenin yaptığı hareketlerin aynısını yapar.(geri,geri yürümek,zıplamak,öne eğilmek,tek ayak üzerinde sekmek vb.)Ebenin yaptığı hareketleri yapamayan çocuk yanar,oyundan çıkar.Üç oyuncu kalıncaya kadar oyun devam eder.
BALONCU AMCA
KAZANIM : Değişik yönlere doğru uzanır.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar
Çocuklar salonda ortaya çizilen düz çizgide dururlar ve kendilerine renkli balon resimlerinden birini seçerler ve balon olurlar.Aralarından biri ebe seçilir ve baloncu
amca olur. Baloncu amca kapıyı çalar.
-Tık,tık
Çocuklar “Kim o? “ diye sorarlar.
– Ben baloncu amca,
Çocuklar “Ne istiyorsun?” diye sorarlar.
-Balon.
Çocuklar “Hangi renk?” diye sorarlar.
Baloncu amca “pembe balon” der. Pembe balon olan çocuk kaçar,baloncu onu yakalamaya çalışır. Yakalanan çocuk ebe olur.
amca olur. Baloncu amca kapıyı çalar.
-Tık,tık
Çocuklar “Kim o? “ diye sorarlar.
– Ben baloncu amca,
Çocuklar “Ne istiyorsun?” diye sorarlar.
-Balon.
Çocuklar “Hangi renk?” diye sorarlar.
Baloncu amca “pembe balon” der. Pembe balon olan çocuk kaçar,baloncu onu yakalamaya çalışır. Yakalanan çocuk ebe olur.
BİRLEŞ KURTUL
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar
KAZANIM : Araç kullanarak koordineli ritmik hareketler yapar
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar
KAZANIM : Araç kullanarak koordineli ritmik hareketler yapar
Sınırları belli oyun alanında çocuklar dağınık halde dururlar. Aralarından bir ebe seçilir. Ebe çocukları kovalamaya başlar.çocuklar ebeye yakalanmamak için hemen el ele tutuşurlar. Ebe birleşen çocukları yakalayamaz. Tek olanları yakalamaya çalışır.
Yakalanan çocuk ebe olur.
Yakalanan çocuk ebe olur.
ÇÖMEL KURTUL
KAZANIM : Değişik yönlere yuvarlanır.
KAZANIM : Değişik yönlere doğru uzanır.
KAZANIM : Değişik yönlere doğru uzanır.
Bir ebe seçilir. Diğer çocuklar oyun alanına serbestçe dağılırlar. Ebe çocuklardan birini yakalamaya çalışır. Yakalanmak üzere olan çocuk çömelirse yakalanmaktan kurtulur, çömelmeden yakalanırsa ebe olur. Oyun bu şekilde devam eder.
KEDİ İLE FARE
KAZANIM : Değişik yönlere doğru uzanır.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak yürür.
KAZANIM : Sözel yönergelere uygun olarak koşar.
Çocuklar oyun alanında el ele tutuşarak bir daire oluştururlar. Çocuklardan biri kedi,biri fare olur. Kedi dairenin içinde fare ise dışında durur. Kedi içer.den dışarıya çıkmaya ve fareyi yakalamaya çalışır. Dairedeki çocuklar kollarıyla kedinin dışarıya çıkmasına engel olmaya çalışırlar. Fare direnin içine ve dışına kaçabilir. Dairedeki çocuklar fareye yardımcı olurlar.
HEYKEL OLMA
Amaç 3:Bedensel koordinasyon gerektiren belirli denge hareketlerini yapabilme
Kazanımlar
Kazanım 1. sözel yönergelere uygun olarak dengede durur.
Kazanım 2. belirli bir süre şeklini koruyarak dengede durur.
Yaş Grubu:6
UYGULAMA:Çocuklar oyun alanına dağılır.Öğretmen:
-‘’Ben düdük çaldığım zaman ,herkes kendini bir heykele benzetecek,istediği bir pozu verecek,hiç kıpırdamayacak.İsteyen 2-3 arkadaşı ile de birleşerek bir heykel olabilir.’’ der.
İşaret verilince oyuna başlanır.Öğretmen,bir heykelin yanına gider ve:
-Sen ne heykeli oldun?diye sorar.Oyuncu olarak cevaplayabilirse başarılı sayılır.Ayrıca kımıldamadan duran öğrenciler başarılı sayılır.
Kazanımlar
Kazanım 1. sözel yönergelere uygun olarak dengede durur.
Kazanım 2. belirli bir süre şeklini koruyarak dengede durur.
Yaş Grubu:6
UYGULAMA:Çocuklar oyun alanına dağılır.Öğretmen:
-‘’Ben düdük çaldığım zaman ,herkes kendini bir heykele benzetecek,istediği bir pozu verecek,hiç kıpırdamayacak.İsteyen 2-3 arkadaşı ile de birleşerek bir heykel olabilir.’’ der.
İşaret verilince oyuna başlanır.Öğretmen,bir heykelin yanına gider ve:
-Sen ne heykeli oldun?diye sorar.Oyuncu olarak cevaplayabilirse başarılı sayılır.Ayrıca kımıldamadan duran öğrenciler başarılı sayılır.
DOKUN KURTAR
Amaç:Bedensel koordinasyon gerektiren belirli denge hareketlerini yapabilme
Kazanımlar
Kazanım 1. belirli bir süre şeklini koruyarak dengede durur.
Yaş Grubu:6
UYGULAMA:Çocuklar arasından iki ebe seçilir.Bunlar arkadaşlarını nerede vururlarsa orada,çivilenmiş gibi,oturup kalırlar.Ancak diğer arkadaşları bunlara dokunabilirlerse ,o zaman kurtulabilirler.İki ebe belli bir süre içinde arkadaşlarını oturtabilirlerse,başarılı sayılırlar.Bu sefer oyuna yeni bir ebe seçilir
NOT:Vurularak çömelmiş oyuncular diğer arkadaşları tarafından kurtarılmadan bir yere gidemezler.
Kazanımlar
Kazanım 1. belirli bir süre şeklini koruyarak dengede durur.
Yaş Grubu:6
UYGULAMA:Çocuklar arasından iki ebe seçilir.Bunlar arkadaşlarını nerede vururlarsa orada,çivilenmiş gibi,oturup kalırlar.Ancak diğer arkadaşları bunlara dokunabilirlerse ,o zaman kurtulabilirler.İki ebe belli bir süre içinde arkadaşlarını oturtabilirlerse,başarılı sayılırlar.Bu sefer oyuna yeni bir ebe seçilir
NOT:Vurularak çömelmiş oyuncular diğer arkadaşları tarafından kurtarılmadan bir yere gidemezler.
TAŞTAŞ ÜSTÜNE OYUNU
Amaç:Bedensel koordinasyon gerektiren belirli denge hareketlerini yapabilme
Kazanımlar
Kazanım 1. sözel yönergelere uygun olarak dengede durur.
Yaş Grubu:6
UYGULAMA:Yer, toprak olarak kabul edilir.Öğretmen,bütün çocukları birbirine iki metre uzak olacak şekilde dizilmelerine yardımcı olur.’’Taştaş üstüne’’ denildiğinde her çocuk bir ayağını diğer ayağının üstüne koyar ve düşmeden dengede durmaya çalışır.’’ Taş toprak üstüne ‘’denildiğinde ayak indirilir.Öğretmen,şaşırtmalı olarak bu sözleri söyler.Şaşıran çocuk bir taklit yapar.Oyun böylece devam eder
Kazanımlar
Kazanım 1. sözel yönergelere uygun olarak dengede durur.
Yaş Grubu:6
UYGULAMA:Yer, toprak olarak kabul edilir.Öğretmen,bütün çocukları birbirine iki metre uzak olacak şekilde dizilmelerine yardımcı olur.’’Taştaş üstüne’’ denildiğinde her çocuk bir ayağını diğer ayağının üstüne koyar ve düşmeden dengede durmaya çalışır.’’ Taş toprak üstüne ‘’denildiğinde ayak indirilir.Öğretmen,şaşırtmalı olarak bu sözleri söyler.Şaşıran çocuk bir taklit yapar.Oyun böylece devam eder
Amaç: Bedensel koordinasyon gerektiren belirli manipülatif hareketleri yapabilme
Yaş Grubu:6
UYGULAMA:Öğretmen,çocuklardan yarışa katılmak isteyenleri aynı hizada yerleştirir.Çocuklar yere çömelerek ellerini yere koyarlar.’’BAŞLA’’ komutu verilince çocuklar,çok yavaş şekilde emekleyerek belirlenen hedefe doğru ilerlerler.Hedefe en son ulaşan çocuk,yarışı kazanmış olur.Unutup hızlı giden ,ayağa kalkan ya da duran çocuk,istenilen bir takliti yapar.
Kazanımlar
Kazanım 1. elleriyle emekleyerek belli bir mesafe gider.
Yaş Grubu:6
UYGULAMA:Öğretmen,çocuklardan yarışa katılmak isteyenleri aynı hizada yerleştirir.Çocuklar yere çömelerek ellerini yere koyarlar.’’BAŞLA’’ komutu verilince çocuklar,çok yavaş şekilde emekleyerek belirlenen hedefe doğru ilerlerler.Hedefe en son ulaşan çocuk,yarışı kazanmış olur.Unutup hızlı giden ,ayağa kalkan ya da duran çocuk,istenilen bir takliti yapar.
Kazanımlar
Kazanım 1. elleriyle emekleyerek belli bir mesafe gider.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)