Sağlıklı olmak için her vitaminden vücudun ihtiyacı kadar tüketmeliyiz.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ
6 Nis 2016
23 Mar 2016
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ
Kaynaştırma yoluyla eğitim nedir?
Kaynaştırma yoluyla eğitim; özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitimlerini, destek eğitim hizmetleri de sağlanarak yetersizliği olmayan akranları ile birlikte resmî ve özel; okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan özel eğitim uygulamalarıdır. (özel eğitim hizmetleri mad.23 )
Amacı:
Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin, eğitimlerini öncelikle yetersizliği olmayan akranları ile birlikte aynı kurumda sürdürmeleri sağlanır. Çocuğu normal hale getirmek değil,onun ilgi ve yeteneklerini en iyi şekilde kullanmasını sağlamak ve toplum içinde yaşayabilmesini kolaylaştırmaktır.
KAYNAŞTIRMA UYGULAMALARI
A- Tam zamanlı kaynaştırma
B- Yarı zamanlı kaynaştırma
C- Tersine Kaynaştırma
Tam Zamanlı Kaynaştırma:
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı normal sınıftadır; öğrenci tam gün boyunca normal sınıfta eğitim almaktadır.
Yarı Zamanlı Kaynaştırma:
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı özel sınıftadır; özel eğitim sınıfı öğrencisi başarılı olabileceği derslerde kaynaştırma sınıfında eğitim almaktadır.
Tersine Kaynaştırma:
Yetersizlikleri olmayan bireyler istekleri doğrultusunda özellikle okul öncesi eğitimde, çevrelerindeki kaynaştırma uygulaması yapan özel eğitim okullarında açılacak sınıflara kayıt yaptırabilirler.
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNİN İLKELERİ
Özel eğitime ihtiyacı olan bireyin akranlarıyla aynı kurumda eğitim görme hakkı vardır.
Kaynaştırma, özel ve genel eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır.
Hizmetler yetersizliğe göre değil, eğitim ihtiyaçlarına göre planlanır.
Karar verme süreci aile-okul-eğitsel tanılama sürecine göre gerçekleşir.
Kaynaştırmaya erken başlamak esastır.
Kaynaştırmada bireysel farklılıklar esastır.
Duyu kalıntısından yararlanmak esastır.
Gönüllülük,sevgi,sabır,gayret gerekmektedir.
Eğitim normal insanlarla ve doğal ortamlar da verilmelidir.
Eğitim, bireyi toplumun bir parçası haline getirmeyi amaçlar.
Kaynaştırma öğrencisi olan bir okulda neler yapılmalıdır?
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin takip ettikleri programlar temel alınarak eğitim performansı ve ihtiyaçları doğrultusunda BEP hazırlanır.
Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulaması yapılan okul ve kurumlarda BEP geliştirme birimi oluşturulur.
Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamaları yapılan okul ve kurumlarda öğrencinin yetersizliğine uygun fiziksel, sosyal, psikolojik ortam düzenlemeleri yapılır. Bu okul ve kurumlarda öğrenciye verilen eğitim hizmetlerinin etkin bir biçimde yürütülebilmesi amacıyla özel araç-gereç ile eğitim materyalleri sağlanır ve destek eğitim odası açılır.
Kaynaştırma uygulamaları yapılan okul ve kurumlardaki personel, diğer öğrenciler ve onların aileleri özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin özellikleri hakkında okul idaresince yapılan planlama doğrultusunda RAM, BEP geliştirme birimindeki ilgili kişilerce bilgilendirilir.
Okul ve kurumlarda, kaynaştırma yoluyla eğitim alacak bireylerin bir sınıfa en fazla iki birey olacak şekilde eşit olarak dağılımı sağlanır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden bireylerin bulunduğu sınıflarda sınıf mevcutları; okul öncesi eğitim kurumlarında özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 10, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 20 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir. Diğer kademelerdeki eğitim kurumlarında ise sınıf mevcutları; özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 25, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 35 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin destek eğitim hizmeti almaları için gerekli düzenlemeler yapılır. Bu doğrultuda destek eğitim hizmetleri, sınıf içi yardım şeklinde olabileceği gibi destek eğitim odalarında da verilebilir.
Özel eğitim okul ve kurumlarına devam eden öğrencilerin, yetersizliği olmayan akranlarının devam ettiği okul ve kurumlarda bazı derslere ve sosyal etkinliklere katılması için gerekli tedbirler alınır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin yetersizlik türü, eğitim performansı ve ihtiyacına göre; araç-gereç, eğitim materyalleri, öğretim yöntem ve teknikleri ile ölçme ve değerlendirmede gerekli tedbirler alınarak düzenlemeler yapılır.
Kaynaştırma uygulamaları ilköğretim programlarını uygulayan özel eğitim okul ve kurumlarında; yetersizliği olmayan öğrencilerin, yetersizliği olan öğrencilerle aynı sınıfta eğitim görmeleri yoluyla ya da yetersizliği olmayan öğrenciler için bu okul ve kurumların bünyesinde ayrı sınıf açılması şeklinde de uygulanabilir.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin bulunduğu ilköğretim okullarında bu öğrencileri örgün eğitime hazırlamak amacıyla gerektiğinde hazırlık sınıfları açılabilir.
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
¨ Öğrencinin yetersiz yönleri kadar yeterli yönleri de bilinmelidir.
¨ Normal sınıf içinde tek bir yetersizlik türüne yönelik yerleştirme yapılmalıdır.
¨ Eğitim okulda olduğu kadar okul dışı ortamlarda da devam ettirilmeye çalışılmalıdır.
¨ Çocuklara başarabilecekleri görevler verilmeli başarılar ödüllendirilmelidir.
¨ Çocuğun güvenini, kişiliğini, ilgisini sarsacak sözlerden kaçınılmalıdır.
¨ Çocuğu normal hale getirmek değil de yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlamak en önemli hedef olmalıdır.
¨ Ders konularının analizleri yapılmalı konular parçalara ayrılmalıdır.
¨ Sosyal, kültürel, iş ve meslek eğitimi çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
¨ Her aşamada çocuklar güdülenmeli ve teşvik edilmelidir.
¨ Yetersizlik ne olursa olsun bireyi olduğu gibi kabul etmek esas alınmalıdır.
¨ Çalışmalarda aile ve yakın çevresinin desteği alınmalıdır.
¨ Öğrencinin öğrenciye rehberlik etmesine yer verilmelidir.
¨ Etkinlikler sonucunda çocuğa geri bildirimler verilmeli, geldiği durum hakkında bilgiler verilmelidir.
¨ Çalışmalar sürekli gözlenmeli ve durum hakkında aileye açıklamalar yapılmalıdır.
¨ Sınıflarda 15 öğrenciye 1 kaynaştırma öğrencisi planlanmalı zorunlu olmadıkça birden fazla öğrenci alınmamalıdır.
¨ Her kaynaştırma öğrencisi için ayrı bir B.E.P hazırlanmalıdır.
¨ Öğrenmenin verimini artırmak için, sözel yöntemin yanında gözlem, deney, modelleştirme, problem çözme, soru- cevap, tartışma, grup çalışması vb. öğretim yöntemlerinin de kullanılması uygun olacaktır.
¨ En iyi öğrenilen şeyler kendi kendine yaparak ve yaşayarak öğrenme durumuyla ortaya çıkar. Öğretmen bu yöntemi tüm etkinliklerin temeline almalıdır. Yaşantı, dramatize, gösteri yöntemlerinin kullanılmasına özen göstermelidir.
¨ Öğretim etkinliklerinde görsel- işitsel materyaller kullanılması uygun olur. Çünkü öğrenme işlemine katılan duyu organlarının sayısı ne kadar çoksa öğrenme o kadar iyi, unutma o kadar geç olacaktır.
¨ Öğrenciler düşük not aldıkları zaman öğretmenler öğrenciler hakkında önyargı beslememeli onlara karşı ilgi ve güvenini yitirmemelidir.
¨ Öğretmen ders anlatırken öğrenci ile sürekli göz iletişiminde bulunmalıdır.Göz iletişimi hem sınıfın denetiminde hem de derse karşı uyanık ve dikkatli tutmada etkili bir yöntemdir.
¨ Öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve olgunluk düzeyleri ve bazı özelikleri dikkate alınarak en uygun pekiştireçler seçilmeli ve bunlar başarıyı ödünlendirici olarak kullanılmalıdır
¨ Olumsuz davranışlardan çok olumlu davranışların, yetersizliklerden çok çocuğun yeterli yönlerinin görülüp pekiştirilmesi daha uygun bir yöntemdir.
Kaynaştırma yoluyla eğitim; özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitimlerini, destek eğitim hizmetleri de sağlanarak yetersizliği olmayan akranları ile birlikte resmî ve özel; okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan özel eğitim uygulamalarıdır. (özel eğitim hizmetleri mad.23 )
Amacı:
Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin, eğitimlerini öncelikle yetersizliği olmayan akranları ile birlikte aynı kurumda sürdürmeleri sağlanır. Çocuğu normal hale getirmek değil,onun ilgi ve yeteneklerini en iyi şekilde kullanmasını sağlamak ve toplum içinde yaşayabilmesini kolaylaştırmaktır.
KAYNAŞTIRMA UYGULAMALARI
A- Tam zamanlı kaynaştırma
B- Yarı zamanlı kaynaştırma
C- Tersine Kaynaştırma
Tam Zamanlı Kaynaştırma:
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı normal sınıftadır; öğrenci tam gün boyunca normal sınıfta eğitim almaktadır.
Yarı Zamanlı Kaynaştırma:
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı özel sınıftadır; özel eğitim sınıfı öğrencisi başarılı olabileceği derslerde kaynaştırma sınıfında eğitim almaktadır.
Tersine Kaynaştırma:
Yetersizlikleri olmayan bireyler istekleri doğrultusunda özellikle okul öncesi eğitimde, çevrelerindeki kaynaştırma uygulaması yapan özel eğitim okullarında açılacak sınıflara kayıt yaptırabilirler.
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNİN İLKELERİ
Özel eğitime ihtiyacı olan bireyin akranlarıyla aynı kurumda eğitim görme hakkı vardır.
Kaynaştırma, özel ve genel eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır.
Hizmetler yetersizliğe göre değil, eğitim ihtiyaçlarına göre planlanır.
Karar verme süreci aile-okul-eğitsel tanılama sürecine göre gerçekleşir.
Kaynaştırmaya erken başlamak esastır.
Kaynaştırmada bireysel farklılıklar esastır.
Duyu kalıntısından yararlanmak esastır.
Gönüllülük,sevgi,sabır,gayret gerekmektedir.
Eğitim normal insanlarla ve doğal ortamlar da verilmelidir.
Eğitim, bireyi toplumun bir parçası haline getirmeyi amaçlar.
Kaynaştırma öğrencisi olan bir okulda neler yapılmalıdır?
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin takip ettikleri programlar temel alınarak eğitim performansı ve ihtiyaçları doğrultusunda BEP hazırlanır.
Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulaması yapılan okul ve kurumlarda BEP geliştirme birimi oluşturulur.
Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamaları yapılan okul ve kurumlarda öğrencinin yetersizliğine uygun fiziksel, sosyal, psikolojik ortam düzenlemeleri yapılır. Bu okul ve kurumlarda öğrenciye verilen eğitim hizmetlerinin etkin bir biçimde yürütülebilmesi amacıyla özel araç-gereç ile eğitim materyalleri sağlanır ve destek eğitim odası açılır.
Kaynaştırma uygulamaları yapılan okul ve kurumlardaki personel, diğer öğrenciler ve onların aileleri özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin özellikleri hakkında okul idaresince yapılan planlama doğrultusunda RAM, BEP geliştirme birimindeki ilgili kişilerce bilgilendirilir.
Okul ve kurumlarda, kaynaştırma yoluyla eğitim alacak bireylerin bir sınıfa en fazla iki birey olacak şekilde eşit olarak dağılımı sağlanır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden bireylerin bulunduğu sınıflarda sınıf mevcutları; okul öncesi eğitim kurumlarında özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 10, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 20 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir. Diğer kademelerdeki eğitim kurumlarında ise sınıf mevcutları; özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 25, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 35 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin destek eğitim hizmeti almaları için gerekli düzenlemeler yapılır. Bu doğrultuda destek eğitim hizmetleri, sınıf içi yardım şeklinde olabileceği gibi destek eğitim odalarında da verilebilir.
Özel eğitim okul ve kurumlarına devam eden öğrencilerin, yetersizliği olmayan akranlarının devam ettiği okul ve kurumlarda bazı derslere ve sosyal etkinliklere katılması için gerekli tedbirler alınır.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin yetersizlik türü, eğitim performansı ve ihtiyacına göre; araç-gereç, eğitim materyalleri, öğretim yöntem ve teknikleri ile ölçme ve değerlendirmede gerekli tedbirler alınarak düzenlemeler yapılır.
Kaynaştırma uygulamaları ilköğretim programlarını uygulayan özel eğitim okul ve kurumlarında; yetersizliği olmayan öğrencilerin, yetersizliği olan öğrencilerle aynı sınıfta eğitim görmeleri yoluyla ya da yetersizliği olmayan öğrenciler için bu okul ve kurumların bünyesinde ayrı sınıf açılması şeklinde de uygulanabilir.
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin bulunduğu ilköğretim okullarında bu öğrencileri örgün eğitime hazırlamak amacıyla gerektiğinde hazırlık sınıfları açılabilir.
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
¨ Öğrencinin yetersiz yönleri kadar yeterli yönleri de bilinmelidir.
¨ Normal sınıf içinde tek bir yetersizlik türüne yönelik yerleştirme yapılmalıdır.
¨ Eğitim okulda olduğu kadar okul dışı ortamlarda da devam ettirilmeye çalışılmalıdır.
¨ Çocuklara başarabilecekleri görevler verilmeli başarılar ödüllendirilmelidir.
¨ Çocuğun güvenini, kişiliğini, ilgisini sarsacak sözlerden kaçınılmalıdır.
¨ Çocuğu normal hale getirmek değil de yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlamak en önemli hedef olmalıdır.
¨ Ders konularının analizleri yapılmalı konular parçalara ayrılmalıdır.
¨ Sosyal, kültürel, iş ve meslek eğitimi çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
¨ Her aşamada çocuklar güdülenmeli ve teşvik edilmelidir.
¨ Yetersizlik ne olursa olsun bireyi olduğu gibi kabul etmek esas alınmalıdır.
¨ Çalışmalarda aile ve yakın çevresinin desteği alınmalıdır.
¨ Öğrencinin öğrenciye rehberlik etmesine yer verilmelidir.
¨ Etkinlikler sonucunda çocuğa geri bildirimler verilmeli, geldiği durum hakkında bilgiler verilmelidir.
¨ Çalışmalar sürekli gözlenmeli ve durum hakkında aileye açıklamalar yapılmalıdır.
¨ Sınıflarda 15 öğrenciye 1 kaynaştırma öğrencisi planlanmalı zorunlu olmadıkça birden fazla öğrenci alınmamalıdır.
¨ Her kaynaştırma öğrencisi için ayrı bir B.E.P hazırlanmalıdır.
¨ Öğrenmenin verimini artırmak için, sözel yöntemin yanında gözlem, deney, modelleştirme, problem çözme, soru- cevap, tartışma, grup çalışması vb. öğretim yöntemlerinin de kullanılması uygun olacaktır.
¨ En iyi öğrenilen şeyler kendi kendine yaparak ve yaşayarak öğrenme durumuyla ortaya çıkar. Öğretmen bu yöntemi tüm etkinliklerin temeline almalıdır. Yaşantı, dramatize, gösteri yöntemlerinin kullanılmasına özen göstermelidir.
¨ Öğretim etkinliklerinde görsel- işitsel materyaller kullanılması uygun olur. Çünkü öğrenme işlemine katılan duyu organlarının sayısı ne kadar çoksa öğrenme o kadar iyi, unutma o kadar geç olacaktır.
¨ Öğrenciler düşük not aldıkları zaman öğretmenler öğrenciler hakkında önyargı beslememeli onlara karşı ilgi ve güvenini yitirmemelidir.
¨ Öğretmen ders anlatırken öğrenci ile sürekli göz iletişiminde bulunmalıdır.Göz iletişimi hem sınıfın denetiminde hem de derse karşı uyanık ve dikkatli tutmada etkili bir yöntemdir.
¨ Öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve olgunluk düzeyleri ve bazı özelikleri dikkate alınarak en uygun pekiştireçler seçilmeli ve bunlar başarıyı ödünlendirici olarak kullanılmalıdır
¨ Olumsuz davranışlardan çok olumlu davranışların, yetersizliklerden çok çocuğun yeterli yönlerinin görülüp pekiştirilmesi daha uygun bir yöntemdir.
ZİHİN ENGEL TÜRLERİ
Angelman Sendromu
Asperger Sendromu
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite
disleksi
Down Sendromu
Epilepsi
Fenilketonüri
Frajil-X Sendromu
Heller Sendromu
hidrosefali
Hiperleksi
Konuşma Engelliler
Otizm
Prader-Willi Sendromu
Rett Sendromu
Spina Bifida
Williams Sendromu
Zihinsel Engellilik
Bunların haricinde işitme, görme, fiziksel ve konuşma engelleride bulunmaktadır.
ENGEL TÜRLERİ
Doğuştan veya sonradan meydana gelen bir durum nedeniyle ortaya çıkan engellilik hali; bu duruma maruz kalan bireylerin hayatını son derece zorlaştırmaktadır. Engelliliğin özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yeterince anlaşılamaması ve bu konuda etkili politikaların üretilememesi de engelli bireyler açısından daha büyük sorunlara neden olmaktadır. Engelliliğin tüm yönleriyle anlaşılabilmesi için ise engellilik türleri ve dereceleri konusunda bilgi sahibi olmak şarttır.
Engelliliğin türlere ayırılması hemen her zaman problemli olmuştur. Bu konuda farklı ülkelerin devlet kurumları, sivil toplum örgütleri ve sağlık kuruluşları birbirinden farklı görüşler ortaya koyabilmektedirler. Bu ayrımların kiminde engel çeşitleri basit ve kendi içinde kapsamlı kategorilere ayrılırken, kiminde birbirinden ince çizgilerle de olsa ayrılan engellilik türleri ayrı birer ana kategori olarak ele alınmış ve daha az alt başlık kullanılmıştır. Ancak dünya geneline bakıldığında 3 temel engel türü olarak fizyolojik engel, fiziksel engel ve zihinsel engel ele alınmaktadır.
Fiziksel engellilik; kişinin dış organlarında meydana gelen bir işlev bozukluğu ya da uzuv eksikliği nedeniyle normal hayata uyum sağlayamaması durumunu ifade etmektedir. Kol ve bacak kopmaları bu engellilik türü için örnek olarak verilebilirler. Fiziksel engel sahibi kişiler hayatlarını biyolojik anlamda sürdürme konusunda ciddi sağlık sorunları yaşamazken toplumsal hayata eklemlenme ve zorunlu ihtiyaçlarını kendi başına giderebilme konusunda zorluk çekebilirler.
Fizyolojik engel; çoğu zaman fiziksel engellilikle karıştırılan bir engel çeşididir. Ancak fiziksel engelliliğin aksine fizyolojik engellilik kişinin gözle görünen uzuvlarıyla değil, vücudunun işleyişiyle alakalı bir durumdur. Nefes almada zorlanma, iç organların bir veya birkaçının gerektiği gibi çalışmaması gibi durumlar fizyolojik engele örnek olarak verilebilirler.
Engel türleri arasında en yaygını olan zihinsel engellilik genellikle aşırı hiperaktivite, idrak güçlüğü, konuşma bozuklukları gibi durumlarla tanımlanır. Ancak zihinsel engel bunların yanında ileri düzeyde görme bozukluğu, körlük, sağırlık gibi kişinin dış dünyayı algılamasında sorunlara neden olan durumları da içerir. Otizm, Down Sendromu, tedavisi mümkün olmayan bipolar bozukluk gibi ileri düzey psikolojik problemler de zihinsel engelliliğin kapsamına girmektedir.
ÖZEL EĞİTİMİN TANIMI VE ÖNEMİ
Özel eğitim, özel eğitim gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile onların özür ve özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitimdir.
Özel gereksinimi olan bireylerin, mümkün olan en erken dönemde, gereksinimlerine uygun eğitim ortamlarında, uygun yöntemler ve araç-gereçler kullanılarak desteklenmesi var olan kapasitelerini en üst seviyede kullanabilmeleri açısından önemlidir. Ayrıca bu bireylerin toplumca kendilerinden beklenen rol ve sorumluluklar ile gelişimsel görevlerini yerine getirebilmeleri, kendilerine en uygun özel eğitim hizmetinden yararlanabilmelerine bağlıdır.
ÖZEL EĞİTİMİN İLKELERİ
1) Özel eğitim gerektiren tüm bireyler, ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılır.
2) Özel eğitime erken başlamak esastır.
3) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.
4) Özel eğitim gerektiren bireyler için bireysel eğitim planı geliştirilmesi ve eğitim programlarının bireyselleştirilerek uygulanması esastır.
5) Ailelerin, özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif katılımlarının sağlanması esastır.
6) Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylerin örgütlerinin görüşlerine önem verilir.
7) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak şekilde planlanır.
BİREYSEL EĞİTİM PLANI (BEP) GELİŞTİRME
1) Önemi ve İçeriği
Ülkemizde her ne kadar sistemli bir şekilde uygulamasına rastlanmakla birlikte, Bireysel Eğitim Planı (BEP) özürlü ya da özel eğitim programına ve düzenine gereksinim duyan her bir çocuk için geliştirilmiştir. Bireysel Eğitim Planı özürlü çocuklara erken müdahale hizmetleri sağlayan bir çeşit ayrıntılı plandır. BEP; hedefleri, içeriği, uygulamayı ve programın değerlendirilmesini kapsamaktadır. BEP güçlükleri olan çocukların ihtiyaçlarına ve yeteneklerine uygun bir eğitim sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır.
BİREYSEL EĞİTİM PLANI GELİŞTİRME SAFHALARI
1) Gönderme (havale)
2) Ön teşhis
3) Disiplinler arası Değerlendirme
4) Bireysel Eğitim Planının Yazılması
ÖZEL EĞİTİMİN TARİHÇESİ
( 1700 – 1800 )
İlk sağırlar okulu 1755 yılında Fransa’da açılmıştır.
Özürlüler alanında ilk çalışmalar görme engelliler ve görme özürlüler alanında yapılmıştır. İlk 1873 yılında Paris’te körler okulu açılmıştır.
Bu okulu Almanya, Avusturya, Rusya izlemiştir.
1830’larda Dr. Samwel Howe en çok birer yıl ara ile Boston, New York, Philadelphia körler okulunu açmıştır.
( 1800 – 1900 )
Grati efendi 1889’da İstanbul’da Sultan Ahmet’de Ticaret Mektebi’nin bir kanadında sağırlar okulu açmış daha sonra körler okulu eklenmiştir.
Özel eğitim alanında ilk kez bilinçli ve sistemli olarak 1889 yılında İstanbul Ticaret Okulu bünyesinde sağırlar okulu açılmıştır.
( 1900 – 1930 )
Cumhuriyete geçiş döneminde 1920’de İzmir Karşıyaka’da bir gönüllü kuruluş sağır, dilsiz, körler okulunun açılışını yapmıştır.
( 1930 – 1950 )
28 Eylül 1945 tarihinde onaylanan Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın temel amacı, insan hak ve özgürlüklerini hiçbir ayrım gözetmeksizin insanların lehine kullanılmasını sağlamak konusunda uluslar arası işbirliğini sağlamaktır.
UNESCO 4 Kasım 1946 tarihinde kurulmuştur, merkezi Paris’tir. Amacı, insan haklarına saygı, eğitim hakkı, her türlü ayrımcılığa karşı mücadele, barışın korunması, yeni bir uluslar arası ekonomik düzenin kurulması gibi ilkelerin geliştirilmesi eyleme geçirme yolunda çaba harcamaktır.
UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) 1946 yılında üçüncü dünya ülkelerinin çocuklarına yardım sağlamak amacıyla kurulmuştur.
WHO (Dünya Sağlık Örgütü) 22 Temmuz 1946 tarihinde kurulmuştur. Salgın hastalıklara karşı hastalık kaynaklarının kaldırılması ve yaygınlaştırılmış aşamalar yoluyla başarılı çalışmalar yapmıştır. Türkiye, 1947 tarihinde bu örgüte katılmıştır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 tarihinde BM kurulu tarafından kabul edilen ‘’ insanlık ailesinin bütün üyeleri’’ nin medeni, siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarını ilan eden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin hukuksal olduğu kadar siyasi açısından da zorlayıcı bir gücü vardır.
1949 yılında çıkarılan ‘’Korunmaya Muhtaç Çocuklar Yasası’’ ile yatılı özel eğitim kurumları için yasal koşullar hazırlanmıştır.
1950’li yıllarda Altı Nokta Körler Derneği Eğitime ve Kalkındırma Derneği kurulmuştur.
( 1950 – 1970 )
1961 Anayasası, engellilerin üretken haline getirilmesi ve özel eğitime ilişkin maddeler açıkça yer alırken İlköğretim yasası’na özel eğitimle ilgili hükümler konulmuş ve yasaya dayanılarak ilk defa özel eğitim yönetmeliği çıkartılmıştır.
1965 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi bünyesinde ‘’Özel Eğitim Bölümü’’ kurularak alanın gereksinimi olan özel eğitim öğretmenleri üniversite düzeyinde karşılanmaya başlamıştır.
( 1970 – 1980 )
9 Aralık 1975 tarihinde Sakat Kişilerin Hakları Bildirgesi insan Hakları Bildirgesine ek olarak kabul edilmiştir.
Özel gereksinimi olan bireylerin, mümkün olan en erken dönemde, gereksinimlerine uygun eğitim ortamlarında, uygun yöntemler ve araç-gereçler kullanılarak desteklenmesi var olan kapasitelerini en üst seviyede kullanabilmeleri açısından önemlidir. Ayrıca bu bireylerin toplumca kendilerinden beklenen rol ve sorumluluklar ile gelişimsel görevlerini yerine getirebilmeleri, kendilerine en uygun özel eğitim hizmetinden yararlanabilmelerine bağlıdır.
ÖZEL EĞİTİMİN İLKELERİ
1) Özel eğitim gerektiren tüm bireyler, ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılır.
2) Özel eğitime erken başlamak esastır.
3) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.
4) Özel eğitim gerektiren bireyler için bireysel eğitim planı geliştirilmesi ve eğitim programlarının bireyselleştirilerek uygulanması esastır.
5) Ailelerin, özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif katılımlarının sağlanması esastır.
6) Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylerin örgütlerinin görüşlerine önem verilir.
7) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak şekilde planlanır.
BİREYSEL EĞİTİM PLANI (BEP) GELİŞTİRME
1) Önemi ve İçeriği
Ülkemizde her ne kadar sistemli bir şekilde uygulamasına rastlanmakla birlikte, Bireysel Eğitim Planı (BEP) özürlü ya da özel eğitim programına ve düzenine gereksinim duyan her bir çocuk için geliştirilmiştir. Bireysel Eğitim Planı özürlü çocuklara erken müdahale hizmetleri sağlayan bir çeşit ayrıntılı plandır. BEP; hedefleri, içeriği, uygulamayı ve programın değerlendirilmesini kapsamaktadır. BEP güçlükleri olan çocukların ihtiyaçlarına ve yeteneklerine uygun bir eğitim sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır.
BİREYSEL EĞİTİM PLANI GELİŞTİRME SAFHALARI
1) Gönderme (havale)
2) Ön teşhis
3) Disiplinler arası Değerlendirme
4) Bireysel Eğitim Planının Yazılması
ÖZEL EĞİTİMİN TARİHÇESİ
( 1700 – 1800 )
İlk sağırlar okulu 1755 yılında Fransa’da açılmıştır.
Özürlüler alanında ilk çalışmalar görme engelliler ve görme özürlüler alanında yapılmıştır. İlk 1873 yılında Paris’te körler okulu açılmıştır.
Bu okulu Almanya, Avusturya, Rusya izlemiştir.
1830’larda Dr. Samwel Howe en çok birer yıl ara ile Boston, New York, Philadelphia körler okulunu açmıştır.
( 1800 – 1900 )
Grati efendi 1889’da İstanbul’da Sultan Ahmet’de Ticaret Mektebi’nin bir kanadında sağırlar okulu açmış daha sonra körler okulu eklenmiştir.
Özel eğitim alanında ilk kez bilinçli ve sistemli olarak 1889 yılında İstanbul Ticaret Okulu bünyesinde sağırlar okulu açılmıştır.
( 1900 – 1930 )
Cumhuriyete geçiş döneminde 1920’de İzmir Karşıyaka’da bir gönüllü kuruluş sağır, dilsiz, körler okulunun açılışını yapmıştır.
( 1930 – 1950 )
28 Eylül 1945 tarihinde onaylanan Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın temel amacı, insan hak ve özgürlüklerini hiçbir ayrım gözetmeksizin insanların lehine kullanılmasını sağlamak konusunda uluslar arası işbirliğini sağlamaktır.
UNESCO 4 Kasım 1946 tarihinde kurulmuştur, merkezi Paris’tir. Amacı, insan haklarına saygı, eğitim hakkı, her türlü ayrımcılığa karşı mücadele, barışın korunması, yeni bir uluslar arası ekonomik düzenin kurulması gibi ilkelerin geliştirilmesi eyleme geçirme yolunda çaba harcamaktır.
UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) 1946 yılında üçüncü dünya ülkelerinin çocuklarına yardım sağlamak amacıyla kurulmuştur.
WHO (Dünya Sağlık Örgütü) 22 Temmuz 1946 tarihinde kurulmuştur. Salgın hastalıklara karşı hastalık kaynaklarının kaldırılması ve yaygınlaştırılmış aşamalar yoluyla başarılı çalışmalar yapmıştır. Türkiye, 1947 tarihinde bu örgüte katılmıştır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 tarihinde BM kurulu tarafından kabul edilen ‘’ insanlık ailesinin bütün üyeleri’’ nin medeni, siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarını ilan eden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin hukuksal olduğu kadar siyasi açısından da zorlayıcı bir gücü vardır.
1949 yılında çıkarılan ‘’Korunmaya Muhtaç Çocuklar Yasası’’ ile yatılı özel eğitim kurumları için yasal koşullar hazırlanmıştır.
1950’li yıllarda Altı Nokta Körler Derneği Eğitime ve Kalkındırma Derneği kurulmuştur.
( 1950 – 1970 )
1961 Anayasası, engellilerin üretken haline getirilmesi ve özel eğitime ilişkin maddeler açıkça yer alırken İlköğretim yasası’na özel eğitimle ilgili hükümler konulmuş ve yasaya dayanılarak ilk defa özel eğitim yönetmeliği çıkartılmıştır.
1965 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi bünyesinde ‘’Özel Eğitim Bölümü’’ kurularak alanın gereksinimi olan özel eğitim öğretmenleri üniversite düzeyinde karşılanmaya başlamıştır.
( 1970 – 1980 )
9 Aralık 1975 tarihinde Sakat Kişilerin Hakları Bildirgesi insan Hakları Bildirgesine ek olarak kabul edilmiştir.
ÇOCUKLARDA CİNSEL GELİŞİM
Bebekler doğum anından itibaren vücutlarından zevk alabilme kapasitesine sahiptirler ve doğumdan sonra cinsel davranışları şekillenmeye başlar. Yetişkin gibi olmasa da çocuğun vücudundan zevk alması cinsel bir içerik taşır. Uzman Psikolog Psikoterapist Fatma Tosun, çocuklukta cinsel gelişimi anlattı. Çocuğun cinsel eğitiminde anne-babanın yaklaşımları çok önemlidir. Bu nedenle anne-babanın çocuklarının cinsel gelişimlerinin farkında olmaları, hangi dönemde neye ihtiyaç duyduklarını bilmeleri ve buna göre davranmaları; çocuklarının yetişkinlik döneminde sağlıklı cinsel yaşamları ve doyumlu partner ilişkileri olmasına katkı da bulunur. 0-1,5 yaş dönemi: Bebekte egemen olan “haz” ilkesidir. Doğal ihtiyaçlarının hemen karşılanması ve gerginliğin giderilmesi en başta gelen beklentisidir. Bu dönem de bebek, kendisine verilecek bakıma bağımlıdır. Aynı zaman da bebeğin güven duygusunun temelleri de bu dönemde atılır. Bebeğin biyolojik ihtiyaçlarının düzenli bir biçimde karşılanması ve anne-babası tarafından bedensel ilginin yeterli bir biçimde gösterilmesi güven duygusunun temellerini oluşturmaktadır. Bebeğini kucağında tutan annenin sıcaklığı, rahatlığı ve gücü çocuğa güven ve haz duyguları verir. Annenin yüzünün ifadesi, sesinin tonu, teninin dokusu ve kokusu, bebeği tutuşu; açlık, üşüme ve yalnızlık gibi hoş olmayan, acı verici duyguların ortadan kalkmasına ve bebeğin rahatlamasına yardımcı olur. Bebeklerde “emme” yoğun bir gereksinmedir. Memenin ucu ya da biberonun emziği, bebeğin ruhsal yaşamındaki emme içgüdüsünü rahatlatır. Emme zevki, cinsel içgüdünün ilk hazzıdır. Çocuk bedeninden başka hazlarda duyar. Yıkanma ve altının değiştirilmesi, karnının doyması, ılık banyo suyunun bedenine dokunması da onun hoşlandığı şeylerdendir. Bebek güven, sevgi, kabul edilme ve ilgiyi annesinden öğrenerek daha sonra çevresine verebilme becerisini kazanacaktır. Dengesiz bir bakım ve bedensel ilgisizlik sonucu bebek, aşırı biçimde kaygı, hayal kırıklığı ve kabul edilmeme duygularını hissedebilir. Bu durumda geliştirdiği güvensizlik duygusu da ilerde özgüveninin düşük olmasına ve insanlarla ilişkilerinde sorunlar yaşamasına neden olabilir. Bu dönemde atılan güven duygusu yetişkinlikte yaşanan cinselliğe de yansır. 1,5-3 yaş dönemi Çocuğun iskelet ve kas sistemleri hızla gelişmektedir. Özellikle dışkılama ve işeme kaslarının işlevlerindeki gelişme göze çarpar. Çocuk içeride birikmiş dışkısını dışarı bırakarak ya da içeride tutarak bundan haz duyabilir. Çocuğun dışkısını ve çişini tutabilmesi, annesinin istediği zaman ve yerde yapması çevreden büyük ilgi ve onay görür. Çocuk, altının ıslak olmaması gerektiğini öğrenirken, mesanenin dolu olduğunu ve onun yakınındaki organlarda cinsel duygular uyanmasına neden olan baskıyı da fark etmeye başlar. Çocuk tuvalet yapışını çevresiyle iletişimde kullanabilir. Kızınca, dışkısını yapmama ya da olmadık bir yerde bırakma davranışları gösterebilir. Böylece bu dönemde birbirine karşıt iki istek, istemek ya da istememek, yapmak ya da yapmamak önem kazanır. Bunların arasında bir seçim yapabilme gücü özerklik duygusudur. Bu dönemde, anne-babanın yapabileceği müdahaleler, çocuğun seçim yapabilme yetisini aşırı uçlara götürmemeli, güven verici olmalıdır. Çocuk kakasını, çişini uygun zaman ve yerde bırakmak üzere tutabilmeyi öğrenirken, vücudundan tiksinme uyandırmamaya dikkat edilmelidir. Sert ve kaba davranışlar onun vücudunu ve vücudunun fonksiyonlarını zevk alınacak değil de tiksinilecek bir şey olarak görmesine neden olur. Çocuk yeterli gelişmeye ulaşmadan tuvalet eğitimine başlanmamalıdır. Tuvalet eğitimine 20. aydan itibaren başlanabilir. Ancak her çocuğun farklı olduğu unutulmamalıdır, bazı çocuklar bu olgunluğu biraz daha erken kazanırken, bazıları da biraz daha geç kazanabilir. 3-6 yaş dönemi Çocuğun cinsel gelişimi açısından hareketli olduğu bir dönemdir. Karşı cinsten ebeveyne yönelik ilgiler, mastürbasyon davranışı, oyunlarında cinsiyete göre rol benimseme davranışları yoğun olarak bu dönemde görülmektedir. Cinsellikle ilgili ilk sorular da bu dönemde başlar. En çok sorulan sorular cinsiyet farklılıkları ve doğumla ilgilidir. Çocuğun cinsel organının ismini sorduğu durumlarda, o organın gerçek isminin söylenmesi uygun olacaktır. Çocuk, kızlar ve erkekler arasındaki anatomik farklılıkları keşfettiğinde, yapılacak en iyi şey –saklamak yerine- farklılıkları vurgulamaktır. Çocukların cinsel konulardaki sorularına, yaşlarına göre anlama yetenekleri göz önünde bulundurularak cevap verilmelidir. Bu dönemde çocuklarda karşı cinsten ebeveynine yönelik ilgiler görülebilir. Kız çocukları babalarına, erkek çocukları annelerine çok düşkündürler. Çocuğun bu hassas döneminde zaaflarının üstüne gidip kızdırmak, kıskandırmaya çalışmak ya da dalga geçmek çok uygun davranışlar değildir. Çocuklar, bu dönemde kendi bedenlerini tanımaya çalışırlar. Cinsel organlarına dokunabilir ve bundan zevk duyabilirler. Bunun sonucunda mastürbasyon dediğimiz kendini tatmin etme davranışı görülebilir. Bu çocuk için normal ve sağlıklı cinsel gelişimin bir parçasıdır. Bu davranış karşısında bazen aileler korku ve endişeye kapılabiliyor. Ancak mastürbasyonun sıklaşması çocuğun diğer faaaliyetlerini engelleyecek duruma gelmesi, yolunda gitmeyen bir şeylerin de işaretidir. Aslında mastürbasyon esas sorun değil, soruna bağlı bir sonuçtur. Çoğunlukla altında psikolojik bir gerginlik yatmaktadır. Mastürbasyonun sıklaşması durumunda bir uzmandan yardım almakta yarar vardır. Anne-babanın davranışları, cinsel kimlik kazanımında önemli rol oynar. Soruları cevaplarken bunlara dikkat edin Bir çocuğun sorusuna cevap vermenin en doğru zamanı, sorunun sorulduğu andır. Çünkü çocukların öğrenmeye en açık oldukları zaman soru sordukları anlardır. Cinsel eğitim sırasında gereğinden fazla bilgiyi bir anda vermekten kaçınmalıyız. Konuşurken ses tonu doğal olmalıdır. Normal bir hızda olmalı, ne hızlı ne de yavaş konuşulmalıdır. Konuşurken, jest ve mimiklerde cinselliğin normal olmadığını içeren mesajlardan kaçınılmalı ve doğal olunmalıdır. Çocuğun sorduğu soru anne-babanın bilmediği bir şey ise, bilmediğini paylaşmasında bir sakınca yoktur. Bu durumda “bunu bilmiyorum, ben bir araştırıp sana anlatayım” denilebilir.” Kafa karışıklığını ve cinsel kimliğin tanımlanmasında herhangi bir sorunu engellemek için verilen mesaj kısa ve açık olmalıdır.
ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Davranış bozuklukları, çocuğun ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarınıdavranışlarına yansıtması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer.
Bir davranışı sorunlu olarak değerlendirmenin belli ölçüleri vardır.
Kendine açıkça ait olmayan bir eşyayı izinsiz olarak alıp ona sahip olma durumuna çalmadenir. Fakat çocuk bu davranışı gerçekleştirirken dönem özelliklerini iyi bilmemiz gerekir. Örneğin iki yaşındaki bir çocukta sahip olma kavramı gelişmediği için, her şeyin kendisinin olduğunu düşünür. Bu nedenle senin, benim, onun kavramlarını ayırt edemez. Bu davranışı çocuk zamanla ayırt etmeye başlar, ancak kendisine ait olmayan şeyleri sahiplenme hissi uzun süre devam edebilir.
Üç, dört yaşına geldiğinde çocuk sahibinden izin almadan herhangi bir şeyin alınmayacağını bilir. İlkokulun 1. ve 2. sınıfa geldiklerinde çocuklar birbirlerinin renkli kalem, silgi vb. okul eşyalarını alırlar. Bu nedenle okul çağlarında görülen ve sık tekrarlayan çalmalar üzerinde önemle durmak gerekir. 10 yaşından sonra sürekli olarak devam ederse bu çocukta ciddi bir duygusal bozukluğun göstergesidir ve profesyonel yardım almak gerekir.
Çocukta yalan söyleme
Yalan söyleme de, çalma gibi bir uyum ve davranış bozukluğudur. Çocuklarda 6-7 yaşlarına kadar görülen abartılı söylemler ve hayallerle ilgili ifadeler gerçeğin tam olarak çarpıtılması anlamına gelen yalanla karıştırılmamalıdır.
Çocuğun yalan söylediği anlaşıldığında, baskıcı ve cezalandırıcı bir tutumdan kaçınmalı, sakin kalarak bu davranışı yapmasına neden olan sebepleri konuşmalıdır. Aileler, çocuklarını korkutan ve kaygılandıran durumları iyi gözlemleyerek ve daha bilinçli davranarak çocuklarını yalan söyleme davranışından uzak tutabilirler.
Çocukta saldırganlık davranışı
Saldırganlık doğuştan var olduğu kabul edilen bir dürtüdür. Çocuğun bulunduğu ailede ve çevresinde saldırgan davranışlar görmesi ya da çocuğa karşı saldırgan tutum sergilenmesi, çocukta saldırganlığın oluşmasına ya da güçlenmesine sebep olabilir.
Anne baba kesinlikle çocuğa saldırganlık örneği oluşturmamalı, iyi birer model olmalıdır. Dayak yiyen çocuk saldırgan olur.
Çocuğun gösterdiği saldırgan davranışlara anlayış gösterilmemeli ve bu şekilde isteklerinin yerine getirilemeyeceği anlatılmalıdır.
Bir davranışı sorunlu olarak değerlendirmenin belli ölçüleri vardır.
- Yanlış davranışın sonucunda çocuğun kendisi veya çevresindeki insanlar zarar görüyorlarsa,
- Çocuğun davranışları okul ve sosyal yaşamını olumsuz etkiliyorsa,
- Davranışları her defasında başka olumsuz davranışların, tepkilerin oluşmasını tetikliyorsa,
- Çocuğun sergilediği davranışlar onun sosyal yaşamdan uzak ve yalnız kalmasına neden oluyorsa davranış bozukluğundan söz etmek mümkündür.
- Altını ıslatma ve dışkı kaçırma
- Kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Uyku bozuklukları
- Yeme bozuklukları
- Çalma
- Yalan söyleme
- Aşırı hareketlilik
- Saldırganlık
- Uyurgezerlik
- Aşırı inatçılık
- Bağımlılık
- Fobiler ve korkular
- Mastürbasyon
- Saç yolma
- parçacıklar
- İçe kapanıklık
- Sürekli baş kaldırma ve kuralları çiğneme
- Okul korkusu
- Okuldan kaçma
Kendine açıkça ait olmayan bir eşyayı izinsiz olarak alıp ona sahip olma durumuna çalmadenir. Fakat çocuk bu davranışı gerçekleştirirken dönem özelliklerini iyi bilmemiz gerekir. Örneğin iki yaşındaki bir çocukta sahip olma kavramı gelişmediği için, her şeyin kendisinin olduğunu düşünür. Bu nedenle senin, benim, onun kavramlarını ayırt edemez. Bu davranışı çocuk zamanla ayırt etmeye başlar, ancak kendisine ait olmayan şeyleri sahiplenme hissi uzun süre devam edebilir.
Üç, dört yaşına geldiğinde çocuk sahibinden izin almadan herhangi bir şeyin alınmayacağını bilir. İlkokulun 1. ve 2. sınıfa geldiklerinde çocuklar birbirlerinin renkli kalem, silgi vb. okul eşyalarını alırlar. Bu nedenle okul çağlarında görülen ve sık tekrarlayan çalmalar üzerinde önemle durmak gerekir. 10 yaşından sonra sürekli olarak devam ederse bu çocukta ciddi bir duygusal bozukluğun göstergesidir ve profesyonel yardım almak gerekir.
Çocukta yalan söyleme
Yalan söyleme de, çalma gibi bir uyum ve davranış bozukluğudur. Çocuklarda 6-7 yaşlarına kadar görülen abartılı söylemler ve hayallerle ilgili ifadeler gerçeğin tam olarak çarpıtılması anlamına gelen yalanla karıştırılmamalıdır.
Çocuğun yalan söylediği anlaşıldığında, baskıcı ve cezalandırıcı bir tutumdan kaçınmalı, sakin kalarak bu davranışı yapmasına neden olan sebepleri konuşmalıdır. Aileler, çocuklarını korkutan ve kaygılandıran durumları iyi gözlemleyerek ve daha bilinçli davranarak çocuklarını yalan söyleme davranışından uzak tutabilirler.
Çocukta saldırganlık davranışı
Saldırganlık doğuştan var olduğu kabul edilen bir dürtüdür. Çocuğun bulunduğu ailede ve çevresinde saldırgan davranışlar görmesi ya da çocuğa karşı saldırgan tutum sergilenmesi, çocukta saldırganlığın oluşmasına ya da güçlenmesine sebep olabilir.
Anne baba kesinlikle çocuğa saldırganlık örneği oluşturmamalı, iyi birer model olmalıdır. Dayak yiyen çocuk saldırgan olur.
Çocuğun gösterdiği saldırgan davranışlara anlayış gösterilmemeli ve bu şekilde isteklerinin yerine getirilemeyeceği anlatılmalıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)